Kalademi.me'ya hoş geldiniz, uzmanların yardımıyla hızlı ve doğru yanıtlar alabileceğiniz yer. Uzmanlardan oluşan topluluğumuz sayesinde sorularınıza güvenilir cevaplar bulun ve çeşitli alanlardaki bilgi ve deneyimlerden faydalanın. Sorularınıza hızlı ve güvenilir çözümler bulmak için deneyimli uzman topluluğumuzdan faydalanın.

kıbrıs meselesi haklı davası mektup

Sagot :

Cevap:

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş , Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 'a 6 sayfalık bir mektup yazarak “Türkiye'nin ulusal davada üzerine düşen görevi yerine getirmesini, yapılabileceklerin bir an önce masaya yatırılmasını” istedi. Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis 'in Güney Kıbrıs'ı ziyaretine karşılık Erdoğan'ın da KKTC'yi ziyaret etmesi gerektiğini vurgulayan Denktaş, ''Şu aşamada müzakereler için acele edilmemesi gerekli. 1 Mayıs 2004'e kadar ya teslim olacağız ya da kendimizi kabul ettirmek için mücadele edeceğiz. Şu anda Türkiye göstermesi gereken dinamikleri göstermiyor'' değerlendirmesini yaptı. Denktaş mektubunda, son 1 yıl içinde ABD, İngiltere, AB destekli kesimlerden kendisine darbe girişiminde bulunulacak kadar ağır baskılar yapıldığını vurguladı. Denktaş, Ankara yönetimine, ''Türkiye tereddüt geçirdikçe ne yapacağımızı bilmez hale geliyoruz'' diye sitem etti.

Denktaş'ın 14 Nisan 2003 tarihini taşıyan mektubunu Cumhuriyet yayımladı.. Mektubun ilk bölümünde geçen 6 aylık süreci özetleyen Denktaş, Türkiye'nin taraf olduğu, Türkiye'ye garantörlük rolü veren 1960 antlaşmalarını anımsattıktan sonra ikinci sayfada şudeğerlendirmeyi yaptı: ''...Gözle görülebilen, Türkiye'nin temel bir hakkını ortadan kaldırmak eylemi karşısında Türkiye'nin gereken şekilde dinamik bir reaksiyon gösterdiğini söylememiz mümkün değildir. Şimdi de Rumlar açısından, 16 Nisan'da Türkiye'nin bu temel hakkı AB üyelerinin de katkısı ile yok etme merasimine Türkiye'nin katılması, bundan böyle, 1960 antlaşmalarına dayalı müdafaamızın inandırıcılığını değil, geçerliliğini bile gündeme getirmiş olacaktır. Türkiye, 1960 antlaşmalarından kaynaklanan bu temel hakka tecavüzü 'Ada'da kolordum var; ben rahatım; ada, ikiye bölünmüştür ve KKTC'yi tanımak suretiyle yeni de facto bir durum vardır; bunu koruyup idame ettirmek suretiyle pazarlığı yürüteceğiz' diyorsa, bu siyasetinin gerektirdiği tedbirleri almak yükümlülüğü doğar.

Bu şık benimseniyorsa, o zaman KKTC'nin tanınmasına önem verilmeli, ekonomik koşulları iyileştirecek tedbirlere öncelik verilmeli, KKTC vatandaşlarının aynı zamanda TC vatandaşlığı teşvik edilmeli ve dünyaya, 1960 ortaklığı yıkıldığına göre, Rum idaresinin AB müracaatı neticesinde alınacak kararların sadece Güney Kıbrıs'ı kapsayacağı duyurulmalı; aldığı kararlarla Kıbrıs sanki tek bir cumhuriyetmiş gibi davranan Güvenlik Konseyi'nin 'görüşmelere devam' kararları karşısında daha dinamik bir müdafaa başlatılmalıdır.''

'Darbe girişimi'

Mektubunda Kıbrıs sorununun çözümlenmemesinin ana nedeninin, Güvenlik Konseyi'nin 'meşru hükümet' saydığı, Türk tarafını işgal altındaki azınlıklar olarak dünyaya duyuran Rum yönetimiyle müzakerelere devam edilmesi olduğunu vurgulayan Denktaş, bu sürecin Türk tarafına olan etkisini şöyle aktardı: ''Yıllarca devam eden ve sonuç getirmeyen müzakereler, halkın bir kısmında 'acele uzlaşma' beklentilerini besler hale gelmiş, şu veya bu nedenle ekonomi dar boğazlara girdikçe de verilen mücadelenin daima karşısında olmuş olan siyasilerin telkin ve teşvikleri ile bu beklenti, 'her ne pahasına olursa olsun ve Türkiye'ye rağmen uzlaşma' istemini yaygın hale getirerek kutsal değerleri de hiçe sayan hatırı sayılır grupların oluşmasına yol açmıştır. Kıbrıs'ta kendi çıkarları için 'Kıbrıs Cumhuriyeti vardır ve Rumlar bu cumhuriyetin meşru hükümetidirler' siyasetini benimsemiş olan ABD, İngiltere, AB son yıl içinde, paraları ve müdahaleleri ile içimizde darbe teşebbüsü denemeleri yaptıracak kadar ileri gitmişlerdir. Annan planının referanduma sunulmaması karşılığı ve Türkiye'nin de 'olmazsa olmazlarımız' konusunda net mesajlar vermesi neticesinde gittikçe anarşiye dönüşme görünümü veren bu gelişmeler şimdilik yatışmış görünmektedir. Bunların peşinde koşanların bir kısmı, aldatıldığını anlamaktadır. Ancak şimdi yeniden Annan planı çerçevesinde Kıbrıs'ta görüşmelerin başlaması ile günlük gösteriler yeniden başlayacak, burada ve Türkiye'de 'AB doğrultusunda satın alınmış yazarlar ve medya' harabiyetini arttıracaktır.''

'De Soto devam edemez'

Denktaş, mektubun üçüncü sayfasında, ''Önümüzde 1 Mayıs 2004'e, hatta Türkiye ile üyelik müzakerelerinin başlayıp başlamayacağının belli olacağı Aralık 2004'e kadar zaman vardır. Dolayısı ile derhal Annan planı çerçevesinde görüşmelerin başlamasına gerek yoktur. Hele bizce inanılırlığını ve güvenilirliğini tamamen yitirmiş olan De Soto ile ekibinin gözetimi ve müdahaleleri ile aynı ortamın devamını düşünmemiz bile bizi perişan etmektedir'' değerlendirmesi yaptıktan sonra şöyle devam etti:

''De Soto'ya göre Annan planı çok nazik bir denge üzerine kurulmuştur. Bundan bir tuğla çekip alsanız bütün plan yerle bir olacaktır. Dolayısı ile yapılacak iş, planın çerçevesinde asgari, teknik tadilatlarla yetinerek boş sayfaları doldurmaktır. Yani bize 'yeni kuruluş', Rumlara da '1960 Cumhuriyetinin devamı' olarak takdim edilebilen bu tefsire açık, haritası ve mal-mülk konusundaki yaklaşımı ve içimize yerleştirilecek Rumlarla bizi perişan eden, Türk garantisinin etkinliğini sıfırla çarpan bu planın öngördüğü yasaları 'müşterek komiteler' belirleyip hazırlayıp plana belirli bir zaman içinde ekleyip tamamladıktan sonra, şimdiden belirlenecek bir tarihte, 'müzakere eden tarafların kabulü gerekmeksizin ve bunlar mutabakata varmamışken' referanduma sunulması öngörülmektedir.

'Askıda kalmış suçlu cemaat muamelesi'

Böyle bir formatı kabul ettiğimiz takdirde, bunun sonucuna da katlanmamız gerekecektir. Referanduma halkımızdan ret kararı çıksa da Rum tarafı 'Kıbrıs' adı altında AB'ye üye olabilecek, biz yine askıda kalmış suçlu cemaat muamelesine tabi olacağız. Referandumda Rumlar ret kararı alsalar, netice yine değişmeyecektir. Annan planına göre, sadece plan ortadan kalkmış olacaktır. 40 yıldır devam eden adaletsizlik son bulmayacak, KKTC yine tanınmayacaktır. Yani, Rum-Yunan ikilisinin Enosis için başlattığı Kıbrıs meselesi Rumların 'meşru hükümet' olarak AB üyeliği ile taçlandırılmış şekliyle devam edecektir. O halde müzakereye ne hacet? Ya teslim olacağız ya da müzakerelerin dengelenmiş bir zeminde başlatılması için kendi parametrelerimizi kabul ettirmek için uğraşacağız. Bunu yaparken de iki devletin varlığından taviz vermeyeceğimizi, meselenin 'uzlaşmaz bir Denktaş meselesi' olmadığını, Türkiye'nin jeopolitik bir meselesi, Türk ulusunun haklı bir davası olduğunu devamlı surette vurgulayacağız.

Türkiye'nin tereddüdü

'Görüşülebilir, uzlaşılabilir, uzlaşmaktan yanayız' dedikçe sonu gelmeyen müzakerelerde ömür tüket tik ve Rumlara 'Meşru hükümet azınlıkla görüşüyor; azınlığa hiçbir ülkenin vermeyeceği hakları da veriyor, fakat taksimci, uzlaşmaz odakların hizmetinde Denktaş her şeyi reddediyor' diyerek puan toplamakta ve uluslararası mevkiini daha da güçlendirmektedir. Türkiye'nin Kıbrıs'ta milli çıkarları olduğuna göre aynı oyuna devam etmelerine müsaade edilmemelidir. Bizim buradaki direnişimiz Türkiye'nin Kıbrıs'ta çok önemli ve 1960 antlaşmaları ile tescil ettirdiği milli çıkarları vardır inancına dayanmıştır. Şimdi 1960 antlaşmasındaki hakların Rum-Yunan-İngiliz üçlüsü tarafından ne şekle sokulduğunu ve bunun karşısında Türkiye'nin tereddüt geçird iğini gördükçe ne yapacağımızı biz de bilmez hale gelmekteyiz.''