Answered

Kalademi.me to najlepsze miejsce, aby uzyskać szybkie i dokładne odpowiedzi na wszystkie swoje pytania. Adanmış uzman topluluğumuz sayesinde sorularınıza hızlı ve güvenilir çözümler bulun. Adanmış uzman topluluğumuzdan sorularınıza ayrıntılı ve net yanıtlar alın.

Halide nusret zorlutuna ağla bahar ve git bahar neden yazılmıştır şiirlerin zihniyeti nedir ve mehmet akif ersoy bülbül niye yazılmış ne zaman yazılmış zihniyeti nedir (acil)



Sagot :

soruların çok karışık     ....

ağla bahar ve git baharı babasının ölümü üzerine yazmıştır. bülbül şiiri ise

Nasıl tükenmesin ki. Batı'da İngilizlerin tam desteğini alan Yunanlılar hiçbir zaman unutulması mümkün olmayan pervasız vahşetler yaparak ilerliyor, Güney vilayetlerimizde Fransız destekli Ermeni Çeteleri, Doğu'da Ermeniler adeta dehşet saçıyor, Anadolu'nun çeşitli yerlerinde başlayan iç isyanlar ortalığı kasıp kavuruyordu.

 

Böyle bir ortamda Yunan askerleri 8 Temmuz 1920'de Osmanlı Devleti'nin ilk payitahtlarından Bursa'ya girdiler.

 

Bursa'nın işgalinden 2 gün sonra 12 Temmuz 1920'de Hakimiyeti Millîye Gazetesi “Bahtsız Bursa” başlıklı bir yazı ile Yunanlıların burada yaptıkları vahşeti gözler önüne serdi.

 

Yazıda şöyle deniyordu. “...Bahtsız Bursa, artık altı yüz senedir gönül verdiği Türkün sesinden uzak yabancı bayrakların gölgesinde sıtmalı bir halde kurtuluş yolunu bekliyor. Nilüfer Sultan'ın asırlardır sönmeyen aşk fısıldayan türbesi, şimdi harap bir mezarlıktan başka bir şey değil, belki de bir penceresi bir Ayasofya eder denen Türk mabetleri yıkılıyor.”

 

Bu kara haberler bütün millet fertlerini olduğu gibi, Mehmet Akif'i de derinden sarsıyordu.

 

Duyduğu acı haberlerin parçaladığı hassas kalbinin sızılarını, karargah haline getirdiği Taceddin Dergahı'nda “BÜLBÜL” adını verdiği şiirinde dile getirdi.

 

Akif, bu eserini yakın dostu Hasan Basri (Çantay)'e ithaf etti. Hasan Basri Çantay Bülbül'ün yazılışı ile ilgili şunları nakleder: “(1921) yılının Mayıs iptidalarında idi, Ankara'da idik. Üstad alessabah bize geldi, yazdığı bir şiirini okuyacağını müjdeledi ve okudu. Bu, Bülbül'dü. Beğenip beğenmediğimi sordu; Kendisine acizane, şu kanaati arz ettim: “Üstad, Bülbülünüz Gülistanı asarınızın en bedii ve coşkun bir dilidir.”

Şiiri yorumlayan Nihad Sami Banarlı, “Bülbül” şiirinde kelimeler ağlıyor, millet ise kan ağlıyor” diyordu.

 

Bülbül

 

Bütün dünyâya

küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım;

Nihayet, bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım.

Şehirden kaçmak isterken sular zaten kararmıştı,

Pek ıssız bir karanlık sonradan vâdiyi sarmıştı.

Işık yok, yolcu yok, ses yok, bütün hılkat kesilmiş lâl...

Bu istiğrâkı tek bir nefha olsun etmiyor ihlâl

Muhîtin hâli 'insâniyyet'in timsâlidir, sandım;

Dönüp mâzîye tırmandım, ne hicranlar, neden andım!

 

Taşarken haşrolup beynimden artık bin müselsel yâd,

Zalâmın sinesinden fışkıran memdûd bir feryâd,

0 müstağrak, o durgun vecdi nâgâh öyle coşturdu

Ki vâdiden bütün, yer yer, enînler çağlayıp durdu.

Ne muhrik nağmeler, yâ Rab, ne mevcâmevc demlerdi;

Ağaçlar, taşlar ürpermişti, gûya Sûr-i Mahşerdi!

 

-Eşin var, âşiyanın var, baharın var, ki beklerdin;

Kıyâmetler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin?

0 zümrüd tahta kondun, bir semâvî saltanat kurdun;

Cihânın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun,

Bugün bir yemyeşil vâdi, yarın bir kıpkızıl gülşen,

Gezersin, hânmânın şen, için şen, kâinatın şen.

Hazansız bir zemin isterse, şâyed rûh-i ser-bâzın,

Ufuklar, bu'd-i mutlaklar bütün mahkûm-i pervâzın.

Değil bir kayda, sığmazsın - kanadlandım mı - eb'âda;

Hayâtın en muhayyel gayedir ahrâra dünyâda

,

Neden öyleyse mâtemlerle eyyâmın perîşandır?

Niçin bir damlacık göğsünde bir umman hurûşandır?

Hayır, mâtem senin hakkın değil... Mâtem benim hakkım:

Asırlar var ki, aydınlık nedir, hiç bilmez âfâkım!

Tesellîden nasîbim yok, hazân ağlar bahârımda;

Bugün bir hânmansız serseriyim öz diyârımda!

Ne husrandır ki: Şark'ın ben vefâsız, kansız evlâdı,

Serâpâ Garba çiğnettim de çıktım hâk-i ecdâdı!

Hayâlimden geçerken şimdi, fikrim herc ü merc oldu,

SALÂHADDÎN-İ EYYÛBÎ'lerin, FATİH'lerin yurdu.

Ne zillettir ki: nâkûs inlesin beyninde OSMAN'ın;

Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı Mevlâ'nın!

Ne hicrandır ki: en şevketli bir mâzi serâp olsun;

O kudretler, o satvetler harâb olsun, türâb olsun!

Çökük bir kubbe kalsın ma'bedinden YILDIRIM Hân'ın;

Şenâatlerle çiğnensin muazzam Kabri ORHAN'ın!

Ne heybettir ki: vahdet-gâhı dînin devrilip, taş taş,

Sürünsün şimdi milyonlarca me'vâsız kalan dindaş!

Yıkılmış hânmânlar yerde işkenceyle kıvransın;

Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz

binlerce doğransın!

Dolaşsın, sonra, İslâm'ın harem-gâhında nâ-mahrem...

Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem!