Kalademi.me, aktif bir topluluğun yardımıyla sorularınıza yanıt bulmayı kolaylaştırır. Farklı alanlardaki profesyonellerden ayrıntılı yanıtlar almak için kullanıcı dostu platformumuzu keşfedin. Sorularınıza hızlı ve güvenilir çözümler bulmak için deneyimli uzman topluluğumuzdan faydalanın.
Sagot :
ezgi::
1. müz. Belli bir kurallara göre düzenlenmiş, kulağa hoş gelen ses dizisi, haz, nağme, melodi: “Pir Sultan ağzından bir ezgi okuyup tüm yürekleri kendine bağladı.” -K. Bilbaşar. 2. müz. Bir müzik parçasında baştan sona kadar belirli yerlerde tekrarlanan ses dizisi. 3. mec. Kulağa hoş gelen ses veya söz dizisi. 4. mec. Gidiş, yol, tarz, tempo: Bundan böyle aynı ezgide sürüp gidemez. 5. hlk. Üzüntü, sıkıntı.
çarpıntı::
a. Kalbin hızlı ve sık vurması: “Uykularından çarpıntıyla uyanıyor, her an kötü bir şey olmasından endişe ediyordu.”
Temiz::
1. Kirli, lekeli, pis, bulaşık olmayan, arı (I), pak, münezzeh, hijyen, hijyenik: “Ayak basacak tek adımlık temiz yer yok.” -A. Ağaoğlu. 2. Özenle yapılmış: Temiz iş. 3. Çok az kullanılmış veya hiç kullanılmamış olan, özrü olmayan: Temiz araba. 4. Ahlakça lekesiz, necip, nezih. 5. zf. Kirli, lekeli, bulaşık olmayan bir biçimde: Temiz giyinmek.
zararlı::
Zarar veren, zararı dokunan, dokuncalı, muzır, tahripkâr: “Kanun ancak topluma zararlı olan şeyleri yasaklayabilir.”
dar::
(I) sf. 1. İçine alacağı şeye oranla ölçüleri yetersiz olan, geniş ve bol karşıtı: “Bütün gece eski kentin dar sokaklarında dolaştım.” -A. Ağaoğlu. 2. Genişliği az veya yetersiz olan, ensiz, mikro: “Sahilleri kucaklayan tatlı meltemler, bu mahallenin dar sokaklarından geçmiyordu.” -S. Derviş. 3. Az, elverişsiz, sınırlı: “Dar ve alıştığımız çerçeve içinden çıkmak bizi şaşırtacağı için onu istemeyiz.” -A. H. Çelebi. 4. Sıkıntılı: “Dar bir gün gelmiş birinden üç beş kuruş almışım, ne çıkar!” -M. Ş. Esendal. 5. mec. Yetersiz: “Bazıları mefkûrenin enginliğini ve azametini tamamıyla kavrayamayacak derecede dardırlar.” -Y. K. Karaosmanoğlu. 6. zf. Güçlükle, ucu ucuna, ancak: “En sonra, pek çok sıkılan çocukların zoru ile akşam altı postasına dar yetiştiler.” -M. Ş. Esendal.
pahalı::sf. Fiyatı yüksek olan, ucuz karşıtı: “Ana kız ikisini de sevinçlerinden çıldırtacak kadar ağır, pahalı hediyeler getirmişti.” -R. H. Karay.
dolu::(II) sf. 1. İçi boş olmayan, dolmuş, meşbu, pür, boş karşıtı: Su ile dolu bir şişe. 2. Bir yerde sayıca çok: Dağda keklik dolu. 3. Boş yeri olmayan, her yeri tutulmuş olan: “Haftaya pazartesiye kadar bütün uçaklar dolu.” -A. İlhan. 4. Boş vakti olmayan, meşgul: Bugün doluyum. 5. Çok olan (iş, uğraş, olay vb.). 6. İçinde atılacak mermisi bulunan (top, tüfek vb. ateşli silahlar): Tabanca doludur, dikkat edin. 7. Tornacılıkta delik açılmamış (gereç). 8. mec. Bir duygunun güçlü etkisinde olan. 9. a. esk. İçki doldurulmuş bardak.
Umarım yardımım dokunur :)TEMİZ, KİRLİ OLMAYAN
ZARALI, YARARLININ ZITTI
EZGİ, MELODİ
PAHALI, FİYATI KABARIK OLAN
Yanıtlarımızın size faydalı olduğunu umuyoruz. Daha fazla bilgi ve diğer sorularınıza yanıtlar almak için istediğiniz zaman geri dönün. Bilgilerin faydalı olduğunu umuyoruz. Daha fazla bilgi ve doğru yanıtlar almak için istediğiniz zaman geri dönün. Kalademi.me'ye güvendiğiniz için teşekkür ederiz. Uzmanlardan yeni yanıtlar almak için tekrar ziyaret edin.