virda
Answered

Kalademi.me, tüm sorularınıza hızlı ve doğru yanıtlar alabileceğiniz en iyi yer. Soru-cevap platformumuza katılarak farklı disiplinlerdeki uzmanlardan tüm sorularınıza net yanıtlar alın. Sorularınıza hemen güvenilir yanıtlar bulmak için deneyimli uzman topluluğumuzdan faydalanın.

türk ve iran mitolojisi hakkında bilgi ?



Sagot :



İran Mitolojisi (Persian Mythology)


İran mitolojisi ve İran efsaneleriyle ilgili en eski bilgiler MÖ. XV. yüzyıla aittir. Arkeolojik verilerin yanı sıra İran millî tarihi ve tarihî kişilikleri konusunda en eski işaretler Rîg Vedâ ve Avestâ’da yer almaktadır. Zerdüşt’ün kutsal kitabı Avestâ değişik tarihlerde kaleme alınmıştır. En eski bölümü Gatalar bu dinin peygamberi Zerdüşt’ün ilahileridir. 

Araştırmacıların çoğu söz konusu ilahilerin MÖ. VI. yüzyılda yazılmış olduğu kanısındadırlar. Ancak birtakım araştırmacılar ve bu konuda detaylı çalışmaları bulunan uzmanlar da söz konusu bölümlerin yazılış tarihiolarak çok daha eskilere gitmekte Zerdüşt’ün yaşadığı dönemlerin MÖ. 1100-1500-1700’lü yıllar olduğunu söylemektedirler. Yeşetler de Zerdüşt’ten çok daha eski dönemlere ait birçok efsane ve hikayeyi yok olmaktan kurtararak daha sonraki dönemlere aktarmaları bakımından önemli metinlerdir. AraştırmacılarAvestâ öncesi dönemlerde de İran mitolojisiyle ilgili veriler bulunduğu kanısındadırlar. 

İranlılar Hint-İran birleşik kavminden ayrıldıklarında birtakım destanlar ve efsanevî rivayetleri beraberlerinde getirmişlerdir. Bu rivayetler ilerleyen zamanla onların yeni vatanlarına ve yeniden şekillenmiş yapılarına da uyum sağlamıştır. Bu yüzden Hint ve İran mitolojilerindeki ortak efsanelerin birbirinden farklı değişik versiyonlarına rastlanabilmektedir. Cemşîd’in ya da Ferîdûn’un ve babasının efsanelerle karışık destanlarıSanskritçe eserlerde birtakım farklılıklar ve değişik şekillerde aktarılmaktadır. 

İran kahramanlık hikayeleriyle efsanelerinin tarihi Âryâların İran topraklarına geldikleri günlerden başlar. İran kavmi İndo-Europeenne/Hind-Avrupa kavimlerinden biridir. Aşamalı olarak Asya’nın orta kesimlerinden Atlas Okyanusu kıyılarına kadar yayılmış ve yeni dünyanın keşfiyle birlikte dünyanın birçok bölgesine de gidip yerleşmişlerdir. Bu ırkın kollarından biri tarihin çok eski dönemlerinden beri diğer kollara oranla çok daha fazla önem kazanmış onun oluşturduğu medeniyet edebiyat ve kültür Hind-Avrupa ırkının diğer kollarından daha etkili olmuştur. Bu kol İndo-İranienne/Hind-İran koludur. Tesbitlere göre MÖ. 3000 yıllarında Hint-Avrupa grubundan ayrılıp Hint ve İran ırkları olarak iki ayrı kola bölünmeden önce bunlar Orta Asya bölgesinde yaşamakta; ortak din dil inanç ve mitolojilere sahip olup kendilerini “Âryâ: şerefli” nitelemesiyle ifade etmektedirler. Daha sonraki dönemlerde birbirlerinden ayrılarak Hindistan ve İran adlı ülkelerine yerleştiklerinde bu ismi her biri kendisi için kullanmıştır. 

Ârya kavmi İran topraklarına gelip yerleştiğinde Hint Âryâları ile aynı yerde birlikte yaşamakta olan atalarından miras olarak almış oldukları hikayeler destanlar ve efsanevî rivayetleri de beraberlerinde getirdiler. Hint kavimleri arasında da yaygın olan bu efsaneler İranlılar arasında daha geniş kitlelere yayılarak özgün nitelikler kazandı. Zamanın akışıyla söz konusu rivayetlerde yaşanılan çevrenin de etkisiyle şekillenen yeni düşünce ve inanç ekseninde birtakım değişiklikler meydana geldi. Bu kaynakları ortak ancak ifade edildiği gibi bir ayrışma ve değişim sonrası farklılıklar gösteren efsanelere: İranlılar arasında farklı bir görünüm kazanan “Cemşîd Destanı” “Ferîdûn Destanı” ve babası “Abtîn Destanı” gibi efsanelerin yanı sıra Sanskrit edebiyatında ve önemli Sanskrit kaynaklarında yer alan başka birtakım mitolojik hikayeler örnek verilebilir.

2. TÜRKLERE GÖRE “DÜNYA DAĞI”
X. ve XI. yüzyıllarda, büyük devlet kuran Türkler, oldukça realist bir düşünce içine girmişlerdi. Böyle gerçekçi, bir düzene girmelerinde, şüphesiz ki İslamiyet’in de büyük tesirleri olmuştu. Buna rağmen, Türk atasözlerinde ve şiirlerinde eski inançların izleri de görülmüyor değildi. Şu eski Türk atasözü konumuz bakımından büyük önem taşımaktadır.“Yer basrukı tag, budun basrukı beg”, yani “Yerin baskısı dağ, budunun baskısı ise, bey veya hükûmdardır”. Bu eski atasözünü, başka bir şekilde de türkçeye aktarabiliriz: “Yeri tutan dağ, milleti tutan ise beğdir”. Bu atasözüne göre, “Eğer dağlar olması idi, yer olamayacaktı. Belki de dağılıp gidecekti. Tıpkı hükûmdarların toplumları tuttuğu gibi”. Tabiî olarak bunu yapan da Tanrı idi. Bu konuda başka bir atasözü de şöyle diyor: “Tengri, tag birle yerig basurdı”. Yani “Tanrı, dağ ile yeri bastırıp daha sağlam yaptı”.Dağa kişilik veren Türk inançları da çoktur. Yeri geldikçe bu konu üzerinde de duracağız. Yalnız, bugün de söylediğimiz bir atasözümüzü, bin sene önceki söylenişi ile, vermeği de faydalı buluyoruz: