Kalademi.me'da sorularınıza cevaplar bulun, tüm ihtiyaçlarınız için en güvenilir ve etkili Q&A platformu. Deneyimli profesyonellerden kapsamlı çözümler bulmak için kapsamlı soru-cevap platformumuzu kullanın. Sorularınıza hemen güvenilir yanıtlar bulmak için deneyimli uzman topluluğumuzdan faydalanın.

sahip olduğumuz kaynakları akılcı ve israf etmeden kullanmalıyız cümlesindeki düşünceyi anlatan kısa bir öykü yazalım​

Sagot :

Cevap: Hangisini beğenirsen

Murat her zamanki gibi erken kalkmıştı.

Yatağı topladıktan sonra tuvalete gitmiş.

Tuvalet kağıdını yeteri kadar kullanmış.

Sonra banyoya gitmiş, elini yüzünü yıkayıp abdest almış. Suyu da çok az açmış, israf yapmamış.

Elini yüzünü güzelce havluyla kurulamış.Üstünü giyindikten sonra yemeğin başına oturup, güzelce kahvaltısını yapmış. Annesinin yaptığı tostun tamamını bitirmiş. Sütünü de bardakta hiç bırakmamış.

Kahvaltıdan sonra annesinden, arkadaşının evine gitmek için izin istemiş. Annesi izin vermiş.

Karşıdan karşıya geçerken sağına soluna bakmış. Arkadaşının evine gitmiş, zili çalmış. Arkadaşı o sırada tam da yeni uyanmış.

Arkadaşı elini yüzünü yıkarken musluğu çok açmış, yemeğini de tabakta bırakmış. Murat arkadaşını israf konusunda uyarmış.

Sonra Murat’la beraber bahçeye çıkmışlar.

Bahçede çok fakir ve yiyecek bulamayan başka bir çocuk görmüşler.

Murat’ın arkadaşı israfın ne kadar kötü bir şey olduğunu anlamış.

Ondokuz yıl evveldi Stockholm’ e gitmiştim Bir otele

indimGeceydiSabahleyin, tıraş olmak için lavaboya gittiğimde, aynanın

yanında ilginç bir yazı gördüm Lütfen diyordu, tıraştan sonra jiletinizi

çöpe atmayınYanda bir kutu var, oraya bırakın Bir tek jiletle dahi olsa,

İsveç çelik sanayiine yardımcı olun

Doğrusu hayretler içinde kaldım Çocukluğumdan beri çelik eşya

denince akla İsveç çeliği gelir Birçok eşya üzerinde " İsveç çeliğinden

yapılmıştır" diye yazardı İşte o ülke, kullanılmış bir tek ufacık jiletin

bile çöpe gitmesini istemiyor, ona sahip çıkıyor, gelen turistlere rica yollu uyarıda bulunuyordu

İsviçre’ de zaman zaman, belli periyotlarda, radyolar,

televizyonlar, basın bir haberi duyurur Şu tarihte, şu saatte, adamlarımız gelecek Siz lütfen hazırlığınızı yapınOkumadığınız, ilgilenmediğiniz,

kullanmadığınız ne kadar kitap, dergi, gazete varsa, kağıt, ambalaj, kutu

varsa, velev ki, bir ilaç prospektüsü dahi olsa, kapının önüne koyun

İsviçre’nin kalkınmasına yardımcı olun Fazla ağaç ziyanına engel olunBeş yaşında idim, rahmetli babaannem pirinç ayıklıyordu Bir tane

yere düştü Babaannem eğildi, aramaya başladı Sağa bakıyor, sola bakıyor,

bulmaya çalışıyor Çocukluk işte, aman babaanne dedim Bir pirinç tanesi

için bu kadar çaba harcamaya, yorulmaya değer mi? Rahmetli ilk defa sertleşti bana karşı, öfkeyle doğruldu Sen oturduğun yerden ahkam

kesiyorsun, dedi Hiç pirinç üretilirken gördün mü? İnsanlar ne kadar

zorluk çekiyorlar Bir pirinç tanesinde kaç insanın göz nuru, alın teri, emeği,

çilesi var biliyor musun? Utancımdan kıpkırmızı olmuştum

Aradan yıllar geçti Hukuk Fakültesinde öğrenciyim Alain’in

proposlarını okuyorum Birden irkildim Babaannemi hatırladım Alain, bir

insan yerde bir iğne görüp de eğilip almazsa, bütün uygarlığa karşı ihanet

etmiş olur diyordu İlave ediyordu Bir iğnenin üretiminde binlerce

insanın alın teri, göz nuru, el emeği vardır diyordu

Japonlar son derece sade, basit, yalın mütevazı yaşayan

insanlardır Evlerini mobilya ile eşya ile dolduranlar japonlara göre

ruhen tekamül edememiş, hayatın manasını anlayamamış, zavallı

kimselerdirBöyleleriyle, zavallı, evini belediye mezat salonuna çevirmiş

diye eğlenirler Bir insanın gösteriş için eşyanın esiri olması ne kadar

acıdırVaktiyle Japon ekonomisi bir darboğazdan geçiyor İç borçlar, dış

borçlar gırtlağı aşıyor Zamanın başbakanı meclisi toplar Kürsüye çıkar

Durumu olanca açıklığı ve tehlikeleri ile anlatır ve şu andan itibaren

der, Allah şahidim olsun ki, Japonların iç ve dış borçları son kuruşuna kadar

ödenmeden, pirinçten başka bir şey yemeyeceğim Şu üstümdeki elbiseden

başka elbise giymeyeceğim Dediklerini yapar, en üstten en alta bir israftan

kaçınma kampanyası açılır Japonya bütün borçlarını öder Bu durumun

toplumun bütün kesimlerini, tek istisna olmadan kapsadığını söylemeye

gerek yok Geçenlerde Japon imparatorunun sarayını gördüm Yarabbim, ne kadar

sade, ne kadar mütevazı, ne kadar gösterişten uzak

Gerekmediği halde elektriği yakmakla, suyu kapamadan boş yere

akıtmakta, gece çamurlu ayakkabılarımızı temizlemeden yatmakla, yemek

yediğimiz kapları yıkamadan bırakmakla biz de zalimler sınıfına geçmiyor

muyuz? Hayat çok ince, akıl almaz incelikte ipliklerle örülmüştür Her şey

o kadar birbirine bağlıdır ki, ilkokul okuma kitabımızdaki bir sözü hiç

unutmadım Bir mıh bir nal kaybettirir Bir nal, bir atı, bir at bir

orduya savaşı kaybettirir diyordu Maddî durumumuz ne olursa olsun, ister zengin

olalım, ister fakir, hepimiz çok dikkatli olmak zorundayız Bunda parayı

da, maddiyatı da aşan büyük bir edep ve incelik vardır

Ecenin İsrafı

Ece adında bi çocuk varmış.Ece bir zaman makarna bir zamanda yumurta istermiş ama yemeginin tamamını yemez bir iki çatal alıp bırakırmış.Anneside kızının yemediği yemeği çöpe atmak zorunda kalır ve buna çok üzülürmüş.

Ece bir sabah erkenden kalkmış ve pencereden dışarı bakmış.Lapa lapa kar yagıyormuş.Ece karın yagısına öylesine dalmış ki annesinin sesini bile duymamış.En sonunda annesi Ece”nin yanına gidip şöyle demiş;

-Ece kızım hadikahvaltı hazır.

Ece koşa koşa gelmiş.Ecenin sofrasında kaynamış yumurta ve sımsıcak sütü varmış.Ece her zamanki gibi Yemegini yarım bırakıp kosarak karı izlemeye gitmiş. Ece Dışarıda üstü başı ince ve ayakkabısı yırtık olan bir kaç çocuğun çöpten ekmek topladığını görmüş.Ece çocukların haline çok üzülmüş.Ve hemen annesinden yiyecek almış ve çocukların yanına gitmiş.

Çocukların bazı geceler aç yattığını ve onların yemek seçme fırsatı olmadan sadece bulabildikleri bir kaç lokma ekmeği yediklerini öğrenmiş.Ve kendi hatasının farkına varmış.O günden sonra annesine yiyemeyeceği kadar çok yemek koydurmamış.Az yemek koydurmuş ve tabağındakileri hep yemiş.