Uzyskaj najlepsze rozwiązania wszystkich swoich pytań na Kalademi.me, zaufanej platformie Q&A. Farklı alanlardaki profesyonellerden kapsamlı çözümler bulmak için platformumuzu kullanın. Geniş bir uzman topluluğu sayesinde sorularınıza güvenilir yanıtlar bulmanın rahatlığını yaşayın.
Sagot :
Cevap:
Platon’un Ahlâk Felsefesi
Platon’un felsefi dizgesine baştan sona metafiziksel ikiliğin yayıldığını görüyoruz. Platon’a göre duyularla algılanabilen her türlü nesneden oluşan fenomenal dünya, uzay ve zamanın sınırlamaları altında dururken (uzay ve zamanda tutsakken), varlık bilimsel (ontolojik) olarak ideâl ya da olgusal evren ise, uzay ve zamanı aşar ve uzaysal ya da zamansal sınırlamalardan tamamen özgürdür. Zamanın kendisi duyularla algılanabilen her türlü nesnenin yaradılışı ile başladı ama tüm yaratılmış şeylerin en güzeli olan ‘ideâl dünya’ ise ebedidir. Fenomenal dünya duyular tarafından algılanan, dokunulabilir dünya iken, ideâl dünya ise, ussal olarak kavranabilen dokunulamaz bir dünyadır. (1)
Ayrıca buna bağlı olarak, kavramsal ya da felsefi bilgi ve duyusal bilgi olmak üzere iki bilme düzeni vardır. Platon’a göre kavramsal ya da felsefi bilgi, yanılmazdır. Tüm insanlar, tüm halklar ve tüm çağlar için aynı olan, ilksiz sonsuz değerlerin bilgisi yani olgusal olanın bilgisidir. Duyusal bilgi ise, görelidir, değişkendir ve hem özne hem nesne payına her tür geçici etkiye sahiptir. (2)
Kendini duyularımıza sergileyen dünya ideâl dünyanın bir yansımasıdır. Bu duyusal varoluş dünyası, sürekli bir gelişim durumu içindedir ve kendini, ideâl dünya tarafından belirlenen ‘buyurgan kalıba’ doğru şekillendirerek eksiksizleşmeye çalışır. Evrendeki her fenomenal nesne, bir amaca, bir ideâl hedefe doğru şekillendirilir. (1)
Buna dayanarak, Platon’un ahlâk kuramı ‘kendini gerçekleştirme’ öğretisinde merkezlenir. İnsan, yaşamda ereğine ya da hedefine ulaşma özlemi ile yaratılır. İnsanın ereği, kendini ‘iyi’ye vardıran bir dönüşümü başarmaktan oluşur. (2)
Peki, ‘iyi’ nedir?
Metin Bobaroğlu’nun,‘Tasavvuf ve Caz’ ana başlıklı ve ‘Aklın Gayesi Nedir?’ konulu Radyo Cazkolik’te 02 Ağustos 2018 tarihinde yayınlanan programda ki konuşmasından alıntı; “Eşyanın da, tabiatın da, doğanın da, birbirine olan ilişkisine baktığınız zaman birbirlerinin varlıklarını destekleyen bir yapı içinde harmoniktirler. Bu, ‘iyi’ye bağlanıyor. Burada ki ‘iyi’ nedir? ‘İyi’, temelde bir varoluşun herhangi bir varoluşun, doğa varoluşu olabilir, kültürel varoluş olabilir, insanın kendi varoluşu olabilir, o varoluşun kendi yeteneklerini açığa çıkarıp, geliştirip, sonsal yani en uç noktasına taşıyabilmek demek. Aslında ‘varlaşmak’ demek. Yani ‘iyi’ olan, ‘var’ olandır.”
Platon’a göre en yüksek insan, ‘iyi’nin kazanılmasına doğru yönelmiştir ve ‘iyi’ ye iyelik gerçek mutluluğu oluşturan şeydir. İnsanın en yüksek iyisinin, onun ussal ve ahlâksal bir varlık olarak, kişiliğinin gerçek gelişimi, ruhunun doğru eğitimi ve yaşamının genel uyumlu refahı olduğu söylenebilir. Bir insanın ruhu, olması gereken durumda ise, o zaman o insan mutludur. (2)
Platon’a göre ‘iyi’, doğru bir yaşayışın kesin ölçüsü, biricik ereğidir. Ruh, kozmosa yani gerçek düzene ancak ‘iyi’ ile erişebilir. (3)
İnsanın ruhu, kendini bir yanda duyular tarafından algılanan fenomenal dünya ve öte yanda ideâl olgusallığın dünyası olmak üzere, iki dünyanın bir üyesi olarak tuhaf bir ara konumda bulur. (1)
Platon’a göre ‘iyi’, bir ruh durumudur ve bilgelikten oluşmaktadır. İnsan için iyi yaşam ‘karışık’ bir yaşam olmalıdır. Yani insan, ne yalnızca ussal yaşam ne de yalnızca duyusal haz yaşamı içinde olmalıdır. Ilımlılık içinde yararlanıldığı takdirde, duyusal isteklerin doyurulmasından gelen hazları Platon reddetmez. Bunu bal ve suyun, hoş bir içki yapmak için belli oranlarda karıştırılmasına benzetir. Hoş bir duygunun ve ussal etkinliğin iyi insan yaşamını oluşturmak için uygun bir oranda karıştırılması gerektiğini söyler. Başka bir deyişle bir insanın gerçekten iyi bir yaşam sürdürebilmesi için bu ölümlü yaşama, madde dünyasına bütünüyle sırtını dönmesi gerekmez. Ama yine de bu dünyanın biricik dünya olmadığını, en yüksek dünya ise hiç olmadığını, tersine, bu fenomemal dünyanın, ideâl dünyanın bir yansıması olduğunu anlamamın gerekliliğini vurgular. Böylece, iyi yaşamı oluşturan karışımın sırrı ölçü ya da orandır. Ne denli duyusal hazzın kabul edileceği ise bilgiye dayanır. Bilgi, ancak sağlıklı olma halini ve dengeli bir kafayı kabul eder. ‘Budalalık ve kötülük’ hazları, bu karışıma alınmaya bütünüyle uygunsuzdur. Bu, göz ardı edildiğinde doğru bir ‘karışım’ değil, ‘karışıklık’ var demektir. (2)
Platon hazların üçlü bir sınıflamasını yapar. Tensel hazlar en düşük hazlardır, duyusal hazlar ara bir iyilik derecesinde dururlar. İdeâl hazlar ise tinseldirler ve en yüksek ölçüde değerlidirler. (1)
‘İyi’, güzelin bir biçimidir ve ölçü ve oran tarafından oluşturulur. ‘Bakışım’, ‘güzellik’ ve ‘gerçeklik’ iyide bulunan üç öğedir. Bakışım (simetri), yerli yerindeliğe aittir. Güzellik, orantıda tamlık ya da yeterliktir. Gerçeklik ise ‘us’a aittir. Bunlar doğru bilgi, hiçbir acının karışmadığı hazlar ve iştahın ölçülü doyumu ile birleşir ise, insanın gerçek iyisinin karışımının ölçüsü oluşmuş olur. Ve insanı iyiyi araştırmaya yönelten güdü ise, mutluluğu için duyduğu isteği ya da özlemidir. Platon’a göre ölçülülük ve bilgelik bütünüyle ayrı olamaz. Ölçüsüz insan, insana zararlı olanı izleyen, ölçülü insan ise, gerçekten iyi ve yararlı olanı yapandır. İnsan için iyinin gerçek bilgisini taşıyan ise felsefecidir. Platon, erdem bilgidir ve bilgi öğretilebilirdir düşüncesine sarılmış görünür. (2)
Metin Bobaroğlu’nun 19 Mart 2018 tarihli AAV konuşmasından alıntı; “Platon erdemler için şunu ileri sürüyor. Erdemleri hazır olarak doğada bulamayız. Kendi eylemlerimizle bir amaca bağlı olarak onları inşa edebiliriz. Ve gerçeklikleri idealara yani ideâllere dönüşmesi noktasındadır.”
Platon’un ruh ile beden arasındaki ilişkide üstünlüğü ruha verdiği aşikardır. Ruh, bedenden üstün olduğu için, beden ve ruhtan meydana gelen bütünde, yönetmesi gereken ruh, onun emirlerine itaat etmesi gereken ise bedendir. Öte yandan Platon, bedenin de ruh üzerinde etkili olabileceğini, bedenin kaynağı olan hazlara sürüklenmek suretiyle, bedenin, ruhun mutluluğa ulaşmasına engel olabileceğini kabul etmektedir. Ancak ruhun düşünme gücü, bedene değer vermeyip, oradan kaçarak, bedenin isteklerini aşabilme gücüne, kendi evrenine yani idealara dönebilme gücüne sahiptir. Platon ruhu, ‘doğası ve özü bakımından bir hareket ilkesi’ olarak kabul eder ve çeşitli diyaloglarında ruhu ‘kendiliğinden hareket ilkesi’ olarak tanımlamaktadır. (6)
Platon evrenin canlı, akıllı ve ruh sahibi olduğuna inanır ve bu ruha “âlem ruhu” adını verir. Sonuç olarak ruh, Platon’a göre özü itibariyle değişim ve dönüşümün, kendiliğinden hareketin, kendi kendine hareket eden varlığın hareketinin ilkesidir. (Platon, Yasalar: 892 a- 896a). Ruh demek, hareketi kendiliğinden olan şey demektir. Ayrıca ruh, akla sahip olabilecek biricik varlıktır. (Platon, Timaios 46 c). (3)
Platon’a göre ruh ölümsüzdür, idealar dünyasında bulunuyorken idealar dünyasında bulunan her şeyi görmüştür ve birçok defalar yeryüzüne gelmiştir. Yeryüzünde her şey birbirine bağlı bulunduğu için, ruh bunlardan birini görünce, sürekli bir araştırma ile ötekilerini de bulabilir ve anımsayabilir. İnsan ruhunda ki ideâl tasavvurlar (tasarımlar) önce bilinçsiz bir halde bulunurlar. Bunlar önce bir rüya gibi kımıldanırlar, uygun sorular ve araştırmalarla sonunda aydınlık bir bilgi haline gelirler. Buna göre bilmek, eskiden bilinmiş bir şeyi yeniden anımsamaktan başka bir şey değildir. (2,3)
Anımsama, Sokrates’in vurguladığı “Kendini Bil!” ya da “Kendini Tanı!” ilkesinin epistemolojik anlatımıdır. Ruhun bu dünyada gördüklerinden anımsadıkları, ancak ideaların soluk ve zayıf yansımalarıdır. Gerçek bilgi, ideaların sallantılı yansımalarının değil, ideaların kendilerinin bilgisidir ve nesneler evreninde değil, idealar evreninde elde edilir. (1)
Metin Bobaroğlu’nun 03 Nisan 2017 tarihli AAV konuşmasından alıntı; “Sokrates bilenin felsefesine geçtiği için onun felsefesi bir özne felsefesidir. Daha sonra, Platon felsefesi ne töz ne de özne felsefesidir. O, ilkelerin sorgulanması yani ideaların sorgulanmasının felsefesidir. İdealar burada, çok önemli bir şey getiriyor bize, belki de felsefenin ilk ışıkları yanıyor. Sokrat’ın bu sorgulamasının arkasından Platon’da doğan bu idea sorgulaması, bize felsefenin ışıklarını yakıyor. Neden? İdea ile ideâl arasında bir uyumsuzluk var. Aristoteles’e bakarsak ya da önceki töz felsefecilerine bakarsak, böyle bir uyumsuzluk yok. Onlar füzis, doğayı incelerlerken doğada suyu toprağı ateşi veya onların kombine hallerini incelerken bir gerilim yaşamıyorlar. Duyular, algılar onların üzerine düşünceler ve sonuçlar, bu formüle uydurdunuz mu tamam. Ama Platon bambaşka bir şey getiriyor. İlk süreç düşüncesi Platon’da ortaya çıkıyor. Nereden çıkıyor? İdea, soyut evrensel, tümel, soyut, gerçek değil. Bir düşünce. Bir fikir. Ama bunun gerçekliğe taşınması yaşam koşulları ile birlikte nesnenin tözün kendisinde en yüksek biçimine formuna yani ideanın tüketilmesine kadar eylemle ortaya çıkartılan bir prosestir, bir prosedürdür. O zaman idea, ideâl oluyor. Bakın bir süreç çıkıyor. Bunu filozoflar olanla olması gereken diye ayırıyorlar. Platon’a kadar hep olanla ilgilendik, dünyadaki bütün düşünce olanla ilgilendi. Platon, olması gerekeni baştan koydu. Olanı olması gereken doğrultusunda değiştirmeyi de eyleme, insana verdi. Yani Platon’a göre, doğa gelişip ideâle asla ulaşamaz. Çünkü idea olması gerekendir, doğa ise olandır. Füzis olandır. Olandan olması gerekene ise ‘insan eylemi’ katılması zorunludur. İnsan değeri ortaya çıktı. Sokrates’teki aranan insan Platon’da eylem varlığı olarak sadece kendi üzerine düşünen refleksiyon yapan birisi değil, eylemle düşüncesini gerçekliğe töze taşıyan insan biçimine geldi.”
Platon ruhun ideâl dünyada köken bulmasının yanı sıra ona geri dönmesi gerektiğini savundu ve bunu onun ebedi doğasına ve ona ahlâksal olarak kendini gerçekleştirme olanağını veren, onu Tanrı gibi bir konumla ödüllendiren direnilemez bir yasaya bağladı. Gerçekte evrenin minyatür bir eşlemi olan insandır. Evren makro kozmos iken, insana bir mikro kozmos olarak bakılabilir. Ancak, tıpkı kötü güçlerin evrende iyilerle savaşmaları gibi, insanın içinde ki kötü güçler de onun ‘iyi’ ye erişmesini engellerler. (1)
Platon’a göre Ruh, idealar dünyasında iken yer yüzüne inmiştir ve bu nedenle ruhun iyiliği ve kötülüğünün kökünü dışarıda değil, ruhun kendisinde, kendi içinde aramalıdır. Platon ruhu üç kısma ayırır. Ruhun idealara yönelmiş olan, güdücü, akılcı bir kısmı ile, iki tane de isteyen ve duyusal yönü vardır. İsteyen ve duyusal yönlerden biri akla uyarak soylu, güçlü, iradeli eyleme, öteki ise akla karşı gelerek, bayağı, maddi duyusal isteklere, iştaha götürür. Platon bu düşüncesini biri beyaz öteki siyah, kanatlı iki atın çektiği bir arabayı kullanan bir sürücü simgesi ile canlandırmıştır. Burada sürücünün kendisi arabayı güden olarak akla karşılık gelir. Araba bedene karşılık gelir. Beyaz at soylu isteğe, kötü olan siyah at ise maddi isteğe karşılık gelir. İşte, ruhun kötü atla simgelenen yönü, arabayı hep aşağılara sürüklemek istediği için, ruhu ideaları görmekten alıkoymuş, onun yeryüzüne düşerek bir vücutla birleşmesine, böylece ruhla bedenden kurulmuş insanın meydana gelmesine yol açmıştır. (3)
İnsana düşen ödev ise, ruhunun asıl yurduna yeniden kavuşması, dönmesi için gereğini yapmaktır. Bu da ideaları bilmekle olabilir. Buradaki bilgi yine bir anımsamadır. İdeaları objektif olarak bilmenin olanağı vardır. Çünkü bu yeryüzü dünyası idealar dünyasına benzer, buradaki bütün varlıklar idealardan pay almışlardır. (3)
Öyleyse insanın ahlâksal görevi olanaklı olduğu ölçüde ‘iyi’ye erişme yani idealara erişme görevidir. İyinin ne olduğunu anlayan biri doğası gereği zaten ona doğru çekilecektir. (1)
Platon’un idea düşüncesine dayandırdığı felsefesinde ruh, Tanrı’ya özgü bir niteliktir, gerçekliktir. (3)
Tanrı gibi olmak için başarılı bir çaba, eksiksiz mutluluk ile ödüllendirilir. Tanrıya benzerlik insanın ahlâki ereğidir. (1)
Platon’a göre insanın çok özel bir yetisi vardır. İnsan pek çok algıyı bir ‘kavram’ halinde toplayabilir. Objektif olarak görüldüğünde bu yeti, yine insan ruhunun bir zamanlar idealar dünyasında görmüş olduğu ideaları anımsamasından başka bir şey değildir. İnsandaki bu yeti, kendini en kolaylıkla ‘güzel’ de gösterir. ‘Güzel’, zaten idealar dünyasında her şeyin en üstünde parlar. Yeryüzünde de en ışıltılı olan, en göze çarpan odur, duyuların en açık olarak kavradığı ‘güzel’dir, insan güzeli sever ve güzel insanı çeker. Bu yönelme, doğru olarak yönetilirse, insanda felsefi bir coşku uyandırır. Bu coşkuda bize ‘güzel’ ideasını anımsatır, anımsama ise ideaları görmeye vardırır. Buradaki ideaları görme, coşup kendinden geçme ile elde edilen bir görüş değil, ruhta uyuklamakta olan ideaların ani olarak parlamasıdır. Bu da akılla, düşünme ile hazırlanabilir. (3)
Platon, Tanrısal mutluluk insanın mutluluğunun örneğidir diyebilmektedir. Öte yandan mutluluk, erdemin izlenmesi ile kazanılacaktır. Ancak erdemli bir insan gerçekten ‘iyi’ bir insan ve gerçekten ‘mutlu’ bir insandır. ‘Erdem’ ise insan için olanaklı olduğu ölçüde Tanrı gibi olmak demektir. İnsan elinden geldiğince Tanrı gibi olmalıdır ve bu yine bilgeliğin yardımıyla dürüst olmaktır. Bir insanın olmayı umut edebileceği çok daha yüksek bir anlamda Tanrı, her şeyin ölçüsüdür. Ve tanrı için değerli olacak biri, olabildiğince ona benzemeli ve onun olduğu gibi olmalıdır. Bu nedenle ölçülü insan tanrının dostudur. Platon dört ana erdemi irdeler. Bunlar, bilgelik, yiğitlik, ılımlılık ve doğruluk. Bilgelik, ruhun ussal parçasının erdemi iken, yiğitlik ise yürekli parçasının erdemidir, öte yandan ılımlılık, yürekli ve itkisel (iştahsal) parçaların, ‘us’un yönetimi altında birleşmesinden oluşur. Doğruluk ise, ruhun her parçasının kendi özgün görevini, yeterli bir uyum içinde yerine getirmesinden oluşan genel bir erdemdir. (2)
Platon ahlâk kuramında tek kişiyi değil devlet çerçevesinde bir araya gelmiş olan toplumu göz önünde bulundurur. Nasıl ki duyularla kavranan tek tek nesnelerden çok kavrama, yani idealara, bu tümel varlığa değer veriyorsa, bunun gibi ahlâk kuramında da, birey ideâlinden çok yetkin toplumu anlatır. Platon’un ahlâkı, sosyal ahlâk ağırlıklıdır. Ödevi, insanları doğal amaçları olan mutluluğa eriştirmek olan devlet yönetimi sanatı, felsefesiz olmaz ve bu mutluluğa, en eksiksiz olarak devlette erişilir. Platon’un ahlâkı ‘ideâl devlet’ öğretisinde bütünlenir.” (3)
Açıklama:
Platon kimdir?
Platon Antik Çağ Yunan felsefesindeki filozoflardandır ve Sokrates'in öğrencisi olarak bilinir. Kendisi de Aristoteles'in hocalığını yapmıştır. Eflatun olarak da bilinen Platon batı dünyasının düşünce tarzını oluşturan ilk filozof kabul edilir. Batıdaki ilk yüksek öğrenim kurumu olan Atina Akademisini kurmuştur.
Platonun görüşleri nelerdir?
Platon’a göre iki ayrı dünya vardır. Birisi bizim duyu organlarımızla algıladığımız varlıklar dünyası, diğeri ise bu varlıkların "ilk halleriyle" (fikren) yer aldığı idealar dünyasıdır. Varlıklar dünyasında olan her şeyin aslı idealar dünyasındadır. Bu idealar duyularla algılanamaz ve değişmezdir
platon'un bilgi hakkındaki görüşleri
MAĞRA BENZETMESİ
Yeraltında bir mağarada yaşayan bir takım insanlar olduğunu düşünür. Bu insanlar sırtları mağaranın girişine dönük oturmaktadırlar. Elleri ve ayakları bağlıdır ve yalnızca mağaranın duvarını görebilmektedirler. Arkalarında yüksek bir duvar vardır. Yine bu duvarın arkasında insana benzer bir takım görüntüler , duvarın üzerinde bir takım değişik cisimler tutmaktadırlar. Bu cisimlerin arkasında bir ateş yandığı için cisimlerin gölgesi mağaranın duvarlarına yansır. Mağarada yaşayanların gördüğü tek şey de bu “ gölge tiyatrosudur ”.Doğduklarından beri bu şekilde oturdukları için ,varolan tek şeyin gölgeler olduğunu sanırlar.Şimdi bu mağaradakilerden bir tanesinin bu esaretten kurtulduğunu düşünelim. Bunu öncelikle duvardaki gölgelerin nerden geldiğini kendi kendine sormaya başlayarak, sonunda da zincirlerini kopararak başarır. Arkasını dönüp duvarın üzerinde tutulan cisimleri görünce ,ilkin bu çok güçlü ışıktan gözleri kamaşır. Gördüğü keskin hatlı cisimlerden de gözleri kamaşır, çünkü o ana dek yalnızca cisimlerin gölgelerini görmüştür. Duvarın üstünden atlayıp ateşin yanından tırmanmaya başlar ve mağaranın dışındaki doğaya çıkınca gözleri daha da kamaşır. Ancak gözlerini biraz ovuşturduktan sonra her şeyin ne kadar güzel olduğunu görüp şaşkınlığa uğrar. Hayatında ilk kez renkleri ve keskin hatları görmektedir. Gerçek hayvanları ve çiçekleri de görür. Mağaradaki cisimlerin bunların kötü birer kopyasından başka bir şey olmadığını anlar. Ancak şimdi kendisine ve tüm bu hayvanların ve çiçeklerin nerden geldiğini soracaktır. O zaman gökyüzündeki Güneşe bakıp ,mağarada gölgeleri görmesini sağlayan şeyin yanan ateş olması gibi, doğadaki tüm çiçeklere, hayvanlara hayat veren şeyin de Güneş olduğunu anlayacaktır. Şimdi, halinden son derece memnun olan mağara adamı, doğaya koşup yeni kazandığı özgürlüğün tadını çıkarabilir.Ancak o, hala mağarada olanları düşünüp geriye döner. Döner dönmez diğer mağara adamlarını , duvarlarda gördükleri gölgelerin gerçek şeylerin yalnızca birer benzetmesi olduğuna ikna etmeye çalışır. Ama ona kimse inanmaz. Duvarı gösterip gördükleri şeylerin varolan şeyler olduklarını söylerler. Sonunda onu bir güzel döverler.
Bilgi gerekçelendirilmiş doğru inançtır.
Mağara'da duyularla elde edilen bilgi mahkumların gölgeler hakkında yaptığı “tahmin ve sıralama” yarışmalarındaki bilgi gibidir. Esas ise mağaranın dışındaki ideal, rasyonel bilgidir.
Platon’nun ahlak hakkındaki görüşleri
Hizmetimizi tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz. Tüm sorularınıza en iyi yanıtları vermeyi taahhüt ediyoruz. Bizi tekrar ziyaret edin. Ziyaretiniz için teşekkür ederiz. Amacımız, tüm bilgi ihtiyaçlarınız için en doğru yanıtları sunmaktır. Yakında tekrar görüşmek üzere. Kesin yanıtlar için referans siteniz Kalademi.me. Daha fazla bilgi için geri dönmeyi unutmayın.