Kalademi.me, tüm sorularınıza uzmanların yardımıyla yanıt bulmanız için burada. Soru-cevap platformumuzda hızlı ve güvenilir çözümler bulmak için uzmanlardan faydalanın. Deneyimli profesyonellerden ayrıntılı yanıtlar almak için kullanıcı dostu platformumuzu keşfedin.

Züht Dönemi mutasavvıfları kimlerdir?

Sagot :

Cevap:

Fetihlerle birlikte zenginleşen Müslüman toplumlarda, riya ve kibre set çekerek şer'i öze uygun yaşama tavrının öne çıkarılması şeklinde özetleyebileceğimiz bu devir İbrahim Edhem (ks; ö. 161/778) ile başlayıp, Cüneyd-i Bağdâdî (ks; ö. 279/908) ile son buluyor.

Tasavvuf devri: Fetihler sırasında Hind, Yunan, Yahudi ve Hıristiyan metafiziğiyle karşılaşan Müslümanların, bu metafiziklerle İslam inancı arasında kurdukları benzerlikler üzerinden kimi heterodokstik kanaatler üretmeye başlamaları üzerine, fakihlerin bunlardan caydırmak maksadıyla sert tedbirlere başvurmaları karşısında, ümmet içinde bir bölünme tehlikesinin başgösterebileceğini farkeden Cüneyd-i Bağdâdî, zühd hareketi içinde şekillenip, farklı kültürel etkilerle değişme ve yaygınlaşma istidadı gösteren metafizik düşünceyi şeriatın içine çekme çabasını başlatıyor.

Bu çabanın, Ebû Hâmid el-Gazzâlî (ra; ö. 1111) ile tekamül etmekle birlikte, kurumlaşması için Muhyiddin İbn Arabî'nin (ra; ö. 1240) gelmesi gerekiyor. İbn Arabî, şer'i ilimlere bile kendi renginden bir kisve giyderecek şekilde İslam metafiziğinin tasavvuf adıyla kurumlaşmasını tamamlıyor.

Sadreddin Konevî (ks; ö.1274), Dâvûd-i Kayserî (ks; ö. 1350) vd. alim mutasavvıflar eliyle, Vahdet-i Vücûd doktrini olarak yeni bir boyut kazanan İbn Arabî düşüncesi, İmam-ı Rabbânî (ks; ö.1624) tarafından eleştirel bir tutumla Naşibendiyye'nin (mertebelerden bir mertebe olarak) içine çekilmesine ve dolayısıyla tasavvufa nazariyattan pratiğe aktarılarak yeni bir yön kazandırılmasına rağmen, mevcut etkisinden hiçbir şey kaybetmeksizin devam ediyor ve dolayısıyla tasavvufun ana çerçevesi korunabiliyor.

Tarikat(lar) devri: Mevlânâ Halid-i Bağdadî'nin (ö. 1827), iktidarın da talepleri doğrultusunda, büyük tarikatları icazet müessesi üzerinden kendi adında birleştirme niyetinin gün yüzüne çıkmasıyla birlikte artık, tasavvufun ana çerçevesindeki belirsizleşme ve ilgili doktrinlerin tarikat yapısı içinde devam etmesi sürecine girildiği anlaşılıyor.

Kaldı ki, bu zaman, modernleşmenin ayak seslerinin iyiden iyiden duyulmaya başlandığı, bireyciliğin hakimiyetini ilan ettiği ve cemaat (daha genel manada ümmet) ilişkilerinin zayıflamaya yüz tuttuğu bir zamandır.

Öte yandan yine bu devrin başlangıcında Babürler, Safaviye ve Osmanlı iktidarlarının zayıflaması, gerek küçük gruplar halinde inancın korunması gerekse maddi dayanışmanın bir zorunluluk haline gelmesiyle tarikat(ın) elini güçlendiriyor.