Kalademi.me, sorularına hızlı ve doğru yanıtlar arayanlar için en iyi çözümdür. Farklı disiplinlerdeki profesyonellerden kapsamlı çözümler bulmak için platformumuzu kullanın. Deneyimli profesyonellerden ayrıntılı yanıtlar almak için kullanıcı dostu platformumuzu keşfedin.

Arkaşlar acil Türk Devlet Yönetimi ve Özellikleri ile ilgili bir yazı yazabilir misiniz?

Sagot :

Cevap:

I. Türklerde Devlet

Tarih sahnesine “atlı medeniyet”in

tarihteki en etkili temsilcisi ve teşkilatçı bir

millet olarak çıkmış olan Türkler, 3000 yıllık

devletli yaşam tarihinde, sınırları Japon Deni-

zinden Ren Nehrine, Rusya steplerinden Hin-

distan’a, Arap yarımadasından Sudan ve Fas’a

kadar uzanan çok geniş bir coğrafyayı kapsa-

yan alanda irili ufaklı onlarca devlet kurmuş,

bu devletlerin çoğunluğu ise Türklerin başka

boylarıyla yaşanan mücadeleler ya da aynı

boy arasındaki taht kavgaları sebebiyle yıkıl-

mıştır.

Birçok kaynak tarihteki ilk Türk

devleti olarak Büyük Hun İmparatorluğunu

kabul etse de aslında tarihteki ilk Türk Dev-

letinin M.Ö. sekizinci yüzyıl ile ikinci yüz yıl

arasında yaşamış olan İskit/Saka devleti ol-

duğu artık genel kabul gören bir durumdur.

Tarihteki ilk kadın hükümdar olan İskit hü-

kümdarı Tomris Hatun’un Türk olması yine

adına destanlar yazılan İskit Hakanı Alp Er

Tunga’nın cengaver bir Türk yiğidi olması bu

gerçeği perçinleştirmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaş-

kanlığı Forsunda tarihte kurulmuş Türk

devletlerini temsilen her ne kadar 16 yıldız

bulunsa da esasen Türklerin Tarih sahnesi-

ne çıkışlarıyla birlikte kurmuş olduğu devlet

sayısı bu rakamın oldukça üzerindedir. Bura-

da temsil edilen 16 devlet daha ziyade impa-

ratorluk şeklinde ifade edilebilecek olan geniş

coğrafi alanlarda kurulmuş olan büyük dev-

letlerdir.

Türk tarihinde bir devlet yıkılırken

her zaman bir veya daha fazla devlet eşzaman-

lı olarak kurulmuştur. Türklerin üç bin yıllık

devletli yaşam döneminde bağımsız Türk dev-

letinin olmadığı bir döneme rastlanmazken,

bazen sadece tek bir Türk devletinin, bazen de

birden fazla Türk devletinin eşzamanlı olarak

tarih sahnesinde yer aldıkları görülmektedir.

Bundan 36 yıl önce bağımsız Türk

devleti olarak sadece Türkiye Cumhuriyeti

söz konusuyken, günümüzde yedi bağımsız

Türk devleti bulunmaktadır. Tarihte ise Gaz-

neliler, Karahanlılar, Selçuklular ve Uygur

Devleti aynı zamanda ayrı bağımsız devlet-

ler olarak hüküm süren Türk Devletlerinin

en güzel örneğidir. 600 yıl hüküm süren Os-

manlı İmparatorluğunun değişik dönem-

lerinde de Osmanlı’ya komşu olarak (Ak-

koyunlu, Memlükler, Safevi Devleti) ya da

başka coğrafyalarda (Timur İmparatorluğu,

Altınordu Devleti, Babür Devleti) hüküm

süren birçok Türk devleti söz konusudur.

Türkler, konargöçer yaşam şeklinin

kendilerine kazandırmış olduğu mobilite ve

hızlı hareket edebilme kabiliyetiyle belli bir

bölgede hakimiyetini kaybedince bozkıra

çekilerek tekrar güç kazanmak suretiyle aynı

bölgede ya da başka bir bölgeye göç ederek

orada yeni bir devlet kurma becerisi ve başarı-

sını göstermişlerdir. Büyük Hun devletinden

sonra aynı bölgede Birinci ve İkinci Göktürk

Devletinin daha sonra da Uygur Devletinin

kurulmuş olması bozkıra çekilme ve yeniden

toparlanma sonucu kurulan devletlere örnek

olarak karşımıza çıkarken, Avrupa Hun Dev-

leti, Selçuklular ve Osmanlı Devleti başka bir

bölgeye göç ederek kurulan devletlere örnek

olarak karşımıza çıkmaktadır.

Türk tarihinin başlangıcından itiba-

ren Türklerin Anayurdu olan Hun, Göktürk

ve Uygur devletlerinin temel toprağını temsieden “Ötüken” bölgesi Uygur Kağanlığının

yıkılmasından sonra 80 yıl Kırgız Türklerinin

hakimiyetinde kalmış,Türkler açısından bu

çok değerli topraklar daha sonra Moğol asıllı

Hıtay devletinin eline geçmiş, Türkler kendi-

lerinin çok değerli saydıkları bu kutlu yurdu

terk ederek batıya doğru göç etmişler ve Ötü-

ken’e bir daha geri dönmemişlerdir.

Göktürk (Orhun) Yazıtları Türk tari-

hinde devletlerin yıkılmasına devlet yöneti-

minde tekrarlanan yanlışlıkların sebep oldu-

ğu belirtilir ve Türk Kağanlıklarının çözülme

ve çöküşlerinin sebepleri olarak başarısız

kağanlar, devletine karşı sorumluluklarını ye-

rine getirmeyen millet ve Çin entrikaları

gösterilmektedir.

II. Türklerde Devletin

Yönetim Yapısı

Tarihte yer alan

Türk devletleri, yaklaşık 3

bin yıllık bir dönemde Asya,

Avrupa ve Afrika olmak üzere

üç farklı kıtada, farklı zamanlarda,

farklı coğrafyalarda, çok farklı etnik unsur-

lara hükmeden bir şekilde ortaya çıkmıştır.

Bu farklılık ve çeşitlilik devlet yönetiminde

birbirine benzeyen hususların yanında ayrı-

şan durumları da ortaya çıkarmaktadır. Ta-

rihteki Türk devletlerinin yönetim yapısın-

da, birbirleriyle benzeşen ve ayrışan yönler

dikkate alınarak üç farklı evreden bahsetmek

mümkündür. Bunlardan ilki İskitlerden baş-

layıp Karahanlı Devletini de içine alan “Ka-

ğanlıklar Dönemi”, ikincisi Gazneli ve Büyük

Selçuklu Devletlerinden Türkiye Cumhuriye-

ti’ne kadar olan “Sultanlıklar Dönemi”, üçün-

cüsü ise Türkiye, KKTC ve Orta Asya Türk

Cumhuriyetlerini içine alan “Cumhuriyetler

Dönemi”dir.

a. Kağanlıklar Dönemi

Kağanlıklar dönemi; M.Ö. 8. yüzyılda

kurulan İskitlerle başlayan ve M.S.10. yüzyılın

sonunda kurulan ilk Müslüman Türk Devleti

olan Karahanlılar devletini kapsayan tarihsel

süreçtir. Dönem içinde kurulan belli başlı

Türk Devletleri; İskitler, Büyük Hun Devleti,

Tabgaçlar, Kuşhanlar, Avrupa Hun Devleti,

Ak-Hunlar, Birinci ve İkinci Göktürk Devlet-

leri, Avar İmparatorluğu, Bulgarlar, Türgişler,

Karluklar, Hazarlar, Kıpçaklar, Uy-

gurlar, Karahanlılar ve Oğuz Yabgu devletidir.

Orta Asya’da M.Ö. 8.yüzyıldan itibaren İs-

kit/Saka devleti ile başlayan dönemden

Gazneliler ve Büyük Selçuklulara

kadar olan dönemde devlet yö-

netiminin başında “Kağan”,

“Hakan” ya da “Han” unva-

nı verilen devlet başkanları

bulunmaktaydı.

M.Ö. 220’de Hun devle-

tinin Teoman tarafından ku-

rulmasından sonra Teoman’ın

oğlu Mete Han zamanında devlet

sınırları genişleyerek tarihte ilk defa

Türkçe konuşan ve Türk soyundan olan ka-

vimler tek çatı altında toplanmış, millet olma

bilinci tesis edilmiş ve Orta Asya’da çeşitli

boylar halinde yaşayan Türklerin ilk siyasi

birliği kurulmuştur.

Kağanlıklar döneminde Büyük Hun

devletinden sonra, gerek Asya’da gerek Avru-

pa’da kurulan Türk devletleri yönetim yapısı

itibari ile büyük ölçüde Büyük Hun devletine

benzeyen bir idari yapı ortaya koymuştur.

Eski Türklerde devlet hükümdar ai-

lesinin ortak malı sayıldığından devlet yöne-

timi genellikle ülkenin büyüklüğüyle oran-

tılı olarak kademeli bölgelere ayrılmış ve

geniş topraklar Kağanın kardeşleriyle oğullarıarasında paylaştırılarak yönetilmiştir. Devlet,

ilk başlarda doğu/sol, batı/sağ şeklinde iki ana

bölüme ayrılarak idare edilmiştir. Buna rağ-

men yönetim merkeziyetçi ve “Büyük Kağan”

tek otoritedir. Devlet başkanı olan “Büyük

Kağan” bazen hem devlet başkanı hem de

devletin doğu veya batı kısmından sorumlu

kağan iken bazen de sadece merkezde devlet

başkanlığı görevini üstlenmiştir.

Büyük Kağan’ın yanında devlet yöne-

timinde ayrıca “küçük kağan”lar vardır. “Kü-

çük Kağan”lar devlet idari yapısı içinde yer

alan bölgenin ya da bölgelerin yönetiminden

sorumlu kişilerdir. Büyük Hun Devletinde

prenslere “tigin” denilir, veliahtlara sol/sağ

eden “Ötüken” bölgesi Uygur Kağanlığının

yıkılmasından sonra 80 yıl Kırgız Türklerinin

hakimiyetinde kalmış,Türkler açısından bu

çok değerli topraklar daha sonra Moğol asıllı

Hıtay devletinin eline geçmiş, Türkler ken-

dilerinin çok değerli saydıkları bu kutlu yur-

du terk ederek batıya doğru göç etmişler ve

bölgelerden birini yönetme yetkisi verilir ve

bu kişilere “Sol/Sağ Bilge Tigin” unvanı veri-

lirdi. Metehan babasını devirip tahta çıkma-

dan önce devletin doğu/sol tarafının yöneti-

mini üstlenen “Sol Bilge Tigin” idi. Birinci

Göktürk Devleti’nde devletin kuruluşu olan

552’den itibaren devletin batı/sağ kısmını

“Büyük Kağan” Bumin Han’ın kardeşi İstemi

Yagbu büyük kağana bağlı olarak yönetmiştir.

İlk Müslüman Türk devleti olan Karahanlılar-

da da devlet büyük ve küçük veya sağ ve sol

hanlarla otorite paylaşılarak yönetilmiştir.

İslamiyetten önce ve sonra Orta As-

ya’da kurulan bütün Türk devletlerinde devlet

yapısının ilk halkasını “aile”, ailelerden mey-

dana gelen ikinci halkayı “urug”, uruglardan

meydana gelen üçüncü halkayı “boy”, boy-

lardan meydana gelen dördüncü halkayı da

budun/millet oluşturmuştur. Boylar bir siyasi

birliğe dahil olunca “ok” diye adlandırılmış-

tır. “Urug”ların başında babadan oğla geçen

“Başbuğ”lar, boyların başında “bey”ler vardır.

Budun/milletin başında bulunan idareciler

yönettikleri arazinin genişliğine göre “Yagbu”,

“Şad”, “İlteber” gibi unvanlar almışlardır. Ka-

rahanlı hanedanı Müslüman olduktan sonra

da Türk boy teşkilatını ve önceki Türk devlet

yönetimi ilkelerini devam ettirmiştir. Bu uy-

gulamalarıyla İslam dünyasına örnek teşkil

etmiştir. Ayrıca Karahanlılar milliyetlerini/

Türklüklerini ifade eden ilk Müslüman hane-

dan özelliğine sahiptir.

Kağanlıklar döneminde, hakanın

“ulu hatun” sıfatıyla anılan ilk eşinden olan

oğlu veliaht sayılırdı. Kağan öldüğünde ilk

eşinden olan oğlu yoksa ya da çok küçükse

kardeşlerinden biri tahta geçerdi. Kağanın

ilk eşten oğlu veya kardeşleri yoksa ikinci

eşten olan oğullarına taht yolu açılabilirdi.

Bu dönemde, devlet yönetiminde

hanedan üyeleri arasında çok sık taht kav-

gaları görülürken nadir de olsa darbeyle ha-

nedan ailesinin el değiştirdiğine şahit olun-

muştur. 779 yılında Uygur Kağanı “Bögü

Kağan”ın veziri “Tun Baga Tarkan” kağanı

ve yakınlarını öldürerek “Alp Kutlug Bilge”

unvanıyla kendisi kağan olmuştur. Benzeri

bir duruma 19. yüzyılda da rastlanılmış bu

dönemde Doğu Türkistanda kurulan Kaşgar

Hanlığında Kaşgar Hanı Buzurb Bey yardım-

cılarından Muhammed Yakup Bey tarafından

tahttan indirilmiş ve yerine kendisi “Ata-

lık Gazi” unvanıyla Kaşgar Hanı olmuştur.

Kağanlıklar dönemindeki devletler-

de, merkezde “Büyük Kağan”ın devlet işlerine

yardımcı olmak üzere başkentte çeşitli yar-

dımcı kuruluş ve makamlar bulunmaktadır.

Bunlar “Devlet Meclisi”, “Vezir”, “Bakanlar

Kurulu” gibi organlardı.

Tarihte kurulan ilk Türk devletle-

rinde (Hunlar, Avrupa Hunları, Göktürk-

ler, Peçenekler, Uygurlar, Oğuz Yagbu veKarahanlılar) başkentte toplanan bir “Devlet

Meclisi” bulunmaktadır. Devlet Meclisi, dev-

letin hakimiyeti altındaki Türk boylarının

beylerinden oluşan ve başkentte toplanan bir

meclistir.

Devlet Meclislerinde devlet yönetimi

ile ilgili önemli konular görüşülür ve karara

bağlanırdı. Meclise Kağanlar başkanlık eder,

kağanın katılmadığı toplantıda hanedana

mensup olmayan üyelerden biri başkanlık

yapardı. Meclise Başkanlık eden kişi başba-

kan konumunda bulunmaktaydı. Göktürk-

lerde yasama kurulu niteliğindeki meclise

“Toy”, meclis üyeline “Toygun” denilmiştir.

Göktürk devlet teşkilatında; devlet başkanlı-

ğı, yasama kurulu/devlet meclisi ve hükümet

kararlaştırılmıştır. Birinci Göktürk devleti ka-

ğanlarından Taspar Kağanın ölümünden son-

ra yerine yeğenlerden İşbara’nın “İl Küllig Şad

Baga İşbara Kağan” unvanıyla kağan olması

Devlet Meclisi kararıyla gerçekleşmiştir. Yine

795 yılında yerine veliaht bırakmadan ölen

Uygur Kağanının yerine kimin geçeceği Dev-

let Meclisi tarafından kararlaştırılmış ve “Ay

Tengride Ülüğ Bulmuş Alp Ulug Bilge” yeni

kağan olarak seçilmiştir. Oğuz Yabgu devle-

tinde Devlet Meclisine “Kengeş/Keneşme” de

denilmiştir.

Kağanlar döneminde önemli devlet

kararları Devlet Meclisi yani kurultay topla-

narak alınmıştır. Yasama organı olan Devlet

Meclisinde alınan kararlar Töre/Yasa olarak

kabul edilir, devlet yönetiminde Töre/Yasa

Kağandan önce gelir, Kağanı da bağlardı.

Göktürklerde Meclisin her zaman toplanma-

sının zorluğu sebebiyle gerektiğinde yasama

görevi yapmak ve alınan kararları uygulamak

üzere “ayukı” adı verilen 9 bakandan oluşan

bir hükümet oluşmuştur. Hükümetin başında

hanedandan olmayan bir bakan veya meclis

üyesi bulunur ki bu kişi başbakan statüsünde-

ki “vezir”dir.

Türk tarihinde devlet yönetiminde

vezirler önemli bir yer tutmuştur. Vezirler

kimi zaman kardeşler arasındaki taht müca-

delelerinde de taraf olmuşlar ve tahta çıkan

hükümdar ile ilgili belirleyici olmuştur. Ka-

ğanlıklar döneminin en ünlü veziri İkinci

Göktürk Devleti Veziri Bilge Tonyukuk’tur.

Eski Türk devlet yönetim geleneğin-

de kadınlar istisnai durumlar haricinde devlet

yönetiminin çok içine dahil edilmemiş ama

tamamen dışında da bırakılmamıştır. Türk

devlet yönetim tarihinde tarihin ilk kadın

hükümdarı Tomris Hatun haricinde kadınlar

doğrudan devlet başkanı olarak devlet yöne-

timinde bulunmamış, saltanat dönemlerinde

kız çocuklarına veliahtlık hakkı verilmemiş-

tir.

Bununla birlikte devlet yönetimin-

de kadınların hep saygın bir yeri olmuştur.

Eski Türklerde Kadın Hatun unvanını de-

nilen Kağan eşlerinin, bazen de Kağanların

annelerinin devlet yönetiminde etkin olduğu

durumlar söz konusudur. Uygur Kağanı Alp

İl-teber’in annesi, halkı dinleyip ve problem-

leri çözmüş, anlaşmazlıklarda davalara bak-

mış, töreyi bozanları cezalandırmış, boyların

içerisinde ve arasında düzeni sağlamıştır. Sel-

çuklu Sultanı Tuğrul Bey’in hanımı Altuncan

Hatun, Tuğrul Beyle birlikte savaşlara katıl-

mıştır. Sultan Melikşah’ın ölümünden altı gün

sonra eşi Terken Hatun oğlu Mahmut’un Sul-

tanlığını ilan etmiştir.

Türk Devlet yönetiminde ekonomi

yönetimine büyük önem verilmiştir. İran dev-

let geleneği “halk devletin hizmetkarıdır” an-

layışına dayanırken, Türk devlet geleneğinde

“devlet halka hizmetle yükümlüdür” anlayışı

hakimdir. Bu anlayıştan hareketle budunun/

milletin refahının sağlanması ve karnının

doyurulması devletin ve Kağanın en önemli

görevleri arasında bulunmakta olup, Kağan

bu konuda her türlü tedbiri almakla sorumluTürk devlet tarihinde ilk defa kendi

adına parayı Sarı Türgiş devletininin kurucu

kağanı “Bay Baga Kağan” bastırmıştır. Para-

nın bir yüzüne “Türgiş Kağan Bay Baga” diğer

yüzüne ise “Kuş boş Ordun/Hür Balasagun”

yazılmıştır.

b. Sultanlıklar Dönemi

Gaznelilerle başlayan Selçuklularla

kökleşen bu dönemin önceki dönemden en

ayırt edici göstergesi, Türk devletlerinde Arap

ve Fars etkilerinin yoğun olarak görülmeye

başlamasıdır. Bu dönemde resmi dil olarak

Farsçanın kabulü ve devlet yönetiminde İran

kültürü etkisinin artması söz konusu olup,

devletin yazışma ve konuşma dili hem Gaz-

nelilerde hem de Selçuklularda Farsça olarak

kabul edilmiştir. Devlet yönetimi ile ilgili ise

Türk-Fars-Arap karışımı bir yeni tarz ortaya

çıkmıştır.

Türk-Arap-Fars kültür ve medeniyet

dairesinin şekillenmesi Karahanlılarla başla-

mış, Gaznelilerle devam etmiştir. Karahanlı-

lar daha fazla Türk devlet yönetim kültürünü

Arap ve Farslara tanıtırken, Gaznelilerde du-

rum değişmiş, bir Türk devleti olan Gazneli

devleti hükümet ve Ordu teşkilatlarında İs-

lam-İran geleneklerini kurumsallaştırmış,

Selçuklu ve Osmanlı devletine de bir anlamda

örnek teşkil etmiştir.

Gazneliler devletinin kuruluş döne-

minde yönetim, bir süre yönetici komutanlar-

da kalmış daha sonra Sebüktenin yerine Oğlu

Sultan Mahmut’un geçmesiyle birlikte baba-

dan oğla geçen bir yönetim sistemi hakim ol-

muştur.

Gaznelilerde devlet yöneticileri isla-

mi isimler, unvanlar ve lakaplar kullanmıştır.

Bu dönemde devlet yöneticileri Türk devlet-

lerinin başkanları olmakla birlikte Bağdat’taki

Abbasi halifesinin ruhani otoritesini kabul

etmiş ve ona bağlı komutanlar gibi davran-

mıştır.

Büyük Selçuklu Devletinin İran’da

hakimiyet kurmasıyla birlikte devlet idare-

sinde ve yönetici takımında Türklerin kendi

gelenekleri göz ardı edilmeye, Fars kültürü ve

halkının etkisi görülmeye başlanmıştır.

Selçuklularda devlet yönetimi İran ve

Ortadoğu devletlerinde görülen sistemden ol-

dukça etkilenmiş ve aslında Selçuklu sistemi,

Ortadoğu’da görülen örgütlenmenin tarihsel

bir sentezi olmuştur. Bu örgütlenmeye Ana-

yurt Orta Asya’daki göçebe Oğuz unsurunun

önemli katkısı askeri teşkilatlanma alanında

olmuştur. Orduda komuta dilinin ve kullanı-

lan deyimlerin Türkçe olması bu geleneğin bir

sonucudur.

Büyük Selçuklular döneminde de

devlet, önceki Türk devletleri gibi merkezde

büyük kağan olmak üzere ülkenin büyüklü-

ğüyle orantılı olarak bölgelere ayrılarak her

bölgeden sorumlu küçük kağanlarla yönetil-

miştir. Yeni girilen Fars-Arap kültür dairesi-

nin geleneklerine uygun olarak “kağan” yeri-

ne “sultan”, küçük kağan”, “yabgu”, “başbuğ”

gibi unvanlar yerine sorumluk alanlarına göre

“melik”, “emir” gibi unvanlar kullanılmaya

başlanmıştır.

Bu dönemde devletin idari teşkilat-

lanması çerçevesinde, merkezde her biri birer

bakanlık karşılığı olan “divan”lar oluşturul-

muştur. İsim olarak Abbasi geleneğinin bir

devamı olan bu divanlardan, “Divan-ı Salta-

nat” bazen Sultanın bazen de Sahib-i Azam

denen vezirin başkanlığında toplanırdı ve en

büyük karar ve müzakere organıydı. Bundan

başka diğer devlet işlerinin görüşüldüğü Di-

van- İstivfa, Diva-ı Pervane, Divan-ı Arız,

Divan-ı Tuğra ve Divan-ı İsraf denen ve bu-

günkü bakanlık karşılığına gelen ikinci dereceBüyük Selçuklu Devletinden itiba-

ren artık Türk devlet yönetim sistemine eya-

let kavramı dahil edilmiş, eyalet idaresinin

başında ise hanedana mensup prenslere yer

verilmiştir. Bu dönemde önceki dönemden

farklı olarak bazı idari birimler merkeze yani

Sultan’a doğrudan bağlanmış ve buralara ha-

nedan üyesi olmayan merkeze bağlı valiler

atanmıştır. Selçuklu veliahtlarını siyasi ve

askeri alanda yetiştiren “atabey”lerin birçoğu

yaptıkları hizmetlerin karşılığında buralara

vali olmuş, Sultan Melikşah’tan sonra devle-

tin zayıflamaya başlamasıyla birlikte atabeyler

kendi vilayetlerinde, “atabeylik” denen nere-

deyse bağımsız devletçikler oluşturmuşlardır.

Türklerin 11.ve 12. Yüzyılda Ortado-

ğu’ya gelmeleri ve burada dünyevi otoriteyi ele

almalarıyla bu bölgede askeri arazi sistemi ve

devletin idari teşkilatı sağlam esaslar üzerin-

de tekrar kurulmuştur. Selçuklularda Sultan’a

devlet işlerinde yardımcı olmak üzere bir ve-

zir görevlendirilmiştir. Sultan Alp Arslan tara-

fından 1063’te vezir yapılan Nizam-ül Mülk,

Sultan Alp Arslan ve oğlu Sultan Melikşah’a

vezirlik yapmış olup, Büyük Selçuklu devlet

bürokrasisinin yapılanmasını ve yönetimini

başarıyla yerine getirmiştir. Özelikle Sultan

Melikşah döneminde, toprak sistemi, mülki,

adli ve dini-ideolojik alanda bu düzenlemele-

rin temeli atılmıştır. Vezir Nizam’ül Mülk’ün

siyasetname adlı eseri, bu düzenin bir belgesi

ve ortaçağlar Ortadoğu devletlerinin devlet

yönetimindeki temel rehberi olmuştur.

Anadolu Selçukluları, Büyük Selçuk-

lu devletinin doğrudan devamı olduğu için

devletin bürokratik örgütlenmesi Büyük Sel-

çuklu sisteminin esasları üzerinde yükselmiş-

tir. Ancak Anadolu Selçukluların yıkılmasın-

dan sonraki beylikler döneminde, devlet dili

olarak Farsçanın yerini tekrar Türkçe almıştır.

600 yüzyıl süren Osmanlı İmparatorluğunun

devlet yönetim örgütlenmesi kendinden önce-

ki Selçuklu Devletinden esinlenerek olmuştur.

Osmanlıda devlet yönetim teşkilatın-

da merkez ve taşra vardır. Merkez Teşkilatın-

da Padişah, Divan- ı Hümayun, Vezir-i Azam

ve vezirler ve bunlara bağlı bürolar bulun-

maktaydı.

Osmanlı hükümdarları ilk başlarda

bey, han gibi unvanlar kullanırken ve diğer

beylere nazaran eşitler arasında birinci gibi

bir konumdayken, Yıldırım Bayezid’den iti-

baren Osmanlı Padişahı için ayrı protokol

kuralları ihdas edilmiş ve devlet yönetiminde

padişah mutlak hükümdar olmuş, bu durum

Fatih Sultan Mehmet’ten itibaren yazılı olarak

kurallaştırılmıştır.

Eski Türklerde ve Selçuklularda görü-

len ülkenin hanedanın müşterek malı olarak

görülmesi ve dolayısıyla her hanedan üyesinin

veraset hakkı bulunması durumu Osmanlılar-

da terk edilmiş, şehzadelere veraset hakkı ve-

rilmemiştir. Padişah olabilmek için hanedana

mensup olmak gerekir. İlk Osmanlı hüküm-

darları hep padişahın büyük oğlu olmuştur

ancak bu durum, bir kuralın/kanunun değil

büyük oğlun fiili kudretinin bir sonucu ol-

muştur. Osmanlıda ilk taht mücadelesi I. Mu-

rat zamanındaki Savcı Bey olayıyla başlamış,

Yıldırım Bayezid’le birlikte başlayan kardeş

katli, Fatih Kanunlarıyla devletin bekası ve

bütünlüğü için kanunlaştırılmıştır. Padişah I.

Ahmet’e kadar Osmanlı padişahları çatışmay-

la ya da vüzeranın gizli seçimi ile göreve ge-

lirken, I. Ahmet’ten sonra bu durum değişmiş

ve tahta hanedanın en yaşlı erkeğinin çıkması

kuralı getirilmiştir.

Mısır’ın fethinden sonra hilafetin İs-

tanbul’a taşınması ile Yavuz Sultan Selim’den

itibaren tarihte ilk defa Türk devlet başkanları

halife unvanını da alarak dünyevi otoriteleri-

nin yanında ruhani otoriteyi de üstlenmişlerOsmanlı devleti taşra yönetiminde

ilk zamanlarda “sancak” temel birim olarak

benimsenmiş, Osmanlı hükümdarları bu böl-

geyi idare etmek ve sultanın icrai otoritesini

tesis etmek için yetkili bir yönetici “ subaşı”

tayin etmişlerdir. Fetihlerle ülkenin genişle-

mesiyle birlikte sancakların üzerinde beyler-

beyliği sistemi kurulmuş ve Osmanlı’da eyalet

sistemine geçilmiştir.

Osmanlı taşra yönetimi ile ilgili İtal-

yan diplomat Machiavellinin analizi şu şekil-

dedir: “Hükümdarın lütfu ile yönetici olanla-

rın yönettiği Osmanlı İmparatorluğunun her

parçası, hükümdarın otoritesine sıkı sıkıya

bağlıdır. Böyle bir ülke zapt edilemez.”

İmparatorluk sınırlarının daha da ge-

nişlemesi ve yeni ülkelerin fethi taşrada yeni

birimlerin kurulması zaruretini doğurmuş

taşra teşkilatındaki idari yapılar birbirinden

farklılaşmıştır. Eyaletlere dahil edilmeyen

“imtiyazlı beylikler” (Eflak, Boğdan, Erdel,

Kırım, Dubrovnik, Gürcistan, Çerkezistan,

Mekke Şerifliği, Geylan Emirliği ) denen bir

yapı ile birlikte yönetim yapısında sancak sis-

teminin uygulanmadığı ve bir tür özerklik ve-

rilen eyaletler (Mısır, Bağdat, Basra, Habeşis-

tan, Lahsa) de ihdas edilmiştir.

Osmanlı devletinin 1699 yılından

itibaren sürekli toprak kaybedip gerilemeye

başlaması, 1839’daki Tanzimat hareketini za-

ruri kılmış,Tanzimat döneminde gerilemenin

ancak yönetimde modernleşmenin sağlan-

ması ile durdurulabileceği fikrinden hareketle

1864 ve 1871 yılarında vilayet düzenlemele-

ri yapılarak eyalet sisteminden vazgeçilmiş,

daha küçük ve merkezden kontrolün daha

kolay sağlanacağına inanılan vilayet sistemine

geçiş yapılmıştır. Artık taşra örgütlenmesinde

ana birim vilayet olmuş, onun altında sancak,

onun altında kazaların olduğu bir sistem ku-

rulmuştur.

Tanzimat Dönemi ve sonrasında

1876’da Türk idare tarihinde ilk Anayasa “Ka-

nunu Esasi” kabul edilerek devlet yönetimin-

de meşrutiyete geçilmiş, ancak anayasa kısa

sürede askıya alınmış, 1908’te Meclisin yeni-

den toplanması ve II. Meşrutiyete geçiş devle-

tin yıkılışını durduramamış ve tarihi akış Tür-

kiye Cumhuriyetinin doğuşunu beraberinde

getirmiştir.

c. Cumhuriyetler Dönemi

19 Mayıs 1919’da Atatürk’ün Sam-

suna çıkışıyla başlayan Kurtuluş Savaşı sü-

recinde önce 23 Nisan 1920’de Büyük Millet

Meclisi toplanmış, savaş Meclis eliyle yönetil-

miş ve bu arada Meclis Hükümeti denen bir

hükümet yapısı ile yeni kurulmakta olan dev-

let idare edilmiştir. Zaferin kazanılmasından

sonra önce saltanat kaldırılmış daha sonra

Cumhuriyet ilan edilmiş ve devletin yönetim

şekli Cumhuriyet olarak belirlenmiştir. Bu

dönemde önce 1921 sonra 1924 Anayasaları

kabul edilmiş, devletin başında Cumhurbaş-

kanının hükümetin başında başvekilin oldu-

ğu yeni bir idari sisteme geçilmiştir.

Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşun-

dan sonraki süreçte devlet yönetimi ile ilgili

iki önemli değişiklik yaşanmıştır. Bunlardan

birincisi, 1950’den itibaren çok partili siyasi

hayata geçiş iken diğeri, 16 Nisan 2017 Ana-

yasa referandumu ile yapılan değişiklik ve

bunun sonucunda yapılan 24 Haziran 2018

seçimleriyle “parlamenter sistem”den “cum-

hurbaşkanlığı hükümet sistemi”ne geçiştir.Türkiye’nin merkezi idare

sistemi, 15 Kasım 1983’te ilan edilen KKTC’de

de çok benzer şekilde uygulanmıştır.1991 yı-

lında Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla ortaya

çıkan 5 yeni Türk devleti Azerbaycan, Türk-

menistan, Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızis-

tan’da devlet yönetim şekli olarak Cumhuriyet

idaresini benimsenmiştir.

Her ne kadar bu ülkelerde demok-

rasinin hayata geçirilmesi ve uygulanması

konusunda bazı sorunlar olsa da, zaman içe-

rinde yönetici kadroların demokratik seçimle

işbaşına geleceği halkın iradesinin devlet yö-

netimine daha fazla yansıyacağı bir sürecin

yaşanması kaçınılmazdır.

Cumhuriyet Türkiyesi taşra idaresin-

de Tanzimat Dönemi ve sonrasında kurulan

Osmanlı idari sistemi küçük değişikliklerle

devam ettirilmiş, vilayet sistemi uygulaması-

na vilayetlerin boyutları küçültülerek ve sa-

yıları çoğaltılarak devam edilmiş, sancaklar

kaldırılmış birçoğu vilayete dönüştürülürken

bazı sancaklar kazaya dönüştürülmüş, kaza

(ilçe) uygulamasına ise devam edilmiştir. Bu-

gün ülkenin taşra idaresinde 81 vilayet (il) ve

922 ilçe (kaza) bulunmaktadır.

Açıklama:

iyi dersler