Kalademi.me to idealne miejsce, aby uzyskać szybkie i dokładne odpowiedzi na wszystkie swoje pytania. Geniş bir uzman ağı sayesinde sorularınıza güvenilir cevaplar bulmanın rahatlığını yaşayın. Sorularınıza hızlı ve güvenilir çözümler bulmak için deneyimli uzman topluluğumuzdan faydalanın.
Sagot :
SELAM!
Fatma Aliye Topuz veya Fatma Aliye Hanım, Osmanlı Türkü yazar, çevirmen ve aktivist. Tanzimat’tan İkinci Meşrutiyet’e uzanan süreçte roman, felsefe, İslam, kadın hakları, tarih üzerine eser vermiştir.
Ekte fotoğrafını bulabilirsin<3.
♡ ∩_∩
(„• ֊ •„)♡
┏━∪∪━━━━┓
♡İyi dersler♡
┗━━━━━━━
O, Zehra ve Betül lakablarıyla meşhurdu. Zehra; “Ak yüzlü, nur yumağı, beyaz, parlak, ve aydınlık yüzlü kadın” manasına, Betül ise; “Dünyevi heveslerden uzak, ibadet için kendisini Allah’a yönelten, iffetli ve namuslu kadın” anlamına gelmekteydi.
O, yaşının küçük olması sebebiyle ve bilhassa anneciği Hz. Hatice’nin vefatından sonra babacığının yanından hiç ayrılmadı. Bazen babasının elini tutup Mekke sokaklarında gezdi. Bazen da babasının peşini takip etti. Müşriklerin işkencelerine maruz kalan babacığına yardımcı olmaya çalıştı. Bir gün babasıyla Kâbe’ye gitmişlerdi. Kureyş Müşrikleri onları görünce toplandılar ve fısıltı halinde birbiriyle konuşmaya başladılar. Babacığı Kâbe’nin yanında namaza durdu. Secdeye vardığında Ukbe İbni Ebî Muayt adındaki azgın müşrik, bir deve işkembesi getirerek babasının sırtına koydu. Geriye çekilip uzaktan birbirleriyle gülüşmeye ve dalga geçmeye başladılar. Buna çok öfkelenen küçük Fâtıma babacığının sırtından o ağırlığı kaldırıp elbisesini temizlemedi. Fahr-i Kâinat Efendimiz secdeden başını kaldırdı ve o azgın kişilere ellerini açarak:
“Allah’ım bu azgınları sana havale ediyorum Ya Rabbî! Kureyşi sana bırakıyorum” buyurdu. Abdullah İbni Mesûd (r.a.) Kâbe hareminde Peygamber Efendimiz’e bu tür eziyet edenlerin sonlarının çok fecî olduğunu şöyle anlatır:
“Allah Hakkı için o azgın müşrikleri Bedir günü gördüm. Hepsini katlettiler. Bir kısmını sürüyerek Bedir kuyusuna attılar.”
“RABBİM ALLAH’TIR DEDİĞİ İÇİN BİR ADAMI ÖLDÜRECEK MİSİNİZ?”
Hz. Fâtıma Mekke’de babacığının yanından ayrılmadığı için bu tür ezâ ve cefâları çok gördü. Yine bir gün Kâbe’ye varmışlardı. Müşrikler baabacığının etrafını sararak:
“Şunu şunu söyleyen sen değil misin?” diye hakaret ettiler. Hatta azgın bir müşrik İki Cihan Güneşi Efendimiz’in yakasından tutup sıkıştırdı. Küçük Fâtıma çok korktu ve titreyerek yere yıkıldı. Efendimiz ise hiçbir telâşa gerek duymadan hak olarak söylediği sözleri tekrar ederek:
“Evet bunları söyleyen benim” buyurdu. Bu esnada Hz. Ebûbekir yetişti ve:
“Rabbim Allah’tır dediği için bir adamı öldürecek misiniz?” diyerek müdahale etti ve azgın müşrikleri oradan uzaklaştırdı.
Resûl-i Ekrem Efendimiz’in Mekke dönemi böylesine çetin geçti. İslâm’ın yayılması için bütün bu ezâ ve cefâlara sabretti. Zira zafer, sabırdan sonra idi. Bu sebepten o kendine yapılanlara aldırmaz, kin tutmaz ve kişileri Allah’a havâle ederdi. Bir gün yine yolda giderken azgın bir müşrik, Efendimizin üzerine toz toprak ve pislik attı. Üstü başı toz-toprak olan ve elbiseleri kirlenen Efendimiz eve döndü. Nur topu yavrucuğu Fâtıma, kapıyı açınca babacığını tanıyamadı ve ağlamaya başladı. Ablaları da ağlıyordu. Peygamber babacığı ise kendilerine gülümsüyordu:
“Zararı yok, su ile temizlenir” diyordu. Böylece nur parçası yavrularını sukûnete kavuşturmaya çalışıyordu. Fakat küçük Fâtıma ise hıçkırıklarını tutamıyordu. Onu susturabilmek için:
“Ağlama kızım. Yüce Allah, babanı koruyacaktır.” buyurdu ve ona Allah’ın hıfz u emânında olduğunu duyurdu. Bu şekilde onun korku ve endişelerini gidermeye gayret etti.
İFFET VE İZZET-İ NEFS NÛMÛNESİ
Hz. Fâtıma, Peygamber babasının engin sevgisi ve bol şefkati altında büyüdü. Babacığındaki merhameti ve güzel ahlâkı, anneciğindeki asâleti, cömertliği, babacığına karşı hizmet, hürmet ve muhabbeti gördü. İslâm uğruna çektiği sıkıntılara nasıl katlandığını ve o yolda fedakârlığın en güzel örneklerini bizzat yaşayarak öğrendi. Tam bir iffet ve izzet-i nefs nûmûnesi olarak bütün güzellikleri hayatına nakşederek kendisini yetiştirdi.
O şanslı bir genç hanımefendiydi. Peygamber babası ve anneler sultanı Hz. Hatice’nin yanında onların gözetiminde eğitimini tamamladı. Rahmet ve şefkat pınarından doyasıya içti. Fakat küçük yaşta çok çileler çekti. Çocukluğu Kureyş’in zulüm, baskı ve ambargoları altında geçti. Daha henüz ömrünün baharını yaşarken anneciğini kaybetti. Mekke’de Müslümanlara ezâ ve cefalar arttı. İşkenceler dayanılmaz hal aldı. Bunun üzerine babacığına hicret izni verildi. Daha sonra da aile efradı ile birlikte kendisi de Medine-i Münevvere’ye hicret etti.
PEYGAMBERİMİZİN SON ÇİÇEĞİ
Hz. Fâtıma, bu göç ile çocukluk ve gençlik yıllarını geçirdiği Mekke-i Mükerreme’ye vedâ etti. Medine-i Münevvere’de huzurla yaşamaya başladılar... Babacığı Hz. Ayşe ablaları da Hz. Osman ile evlendi. Kendisi de evlilik çağına ulaşmış 16-17 yaşlarına girmişti. Nebiler Sultanı Efendimiz’in son çiçeği olarak ona tâlib olanlar çoğalmıştı.
HZ. FATIMA’YA (R.ANHA) TALİP OLANLAR
O, hassas ruhlu, zayıf yapılı idi. Yaşından beklenmeyecek derecede yüce bir ahlâka sahipti. Üstün bir zekâsı, halîm ve selîm bir yapısı vardı. Son derece mütevaziydi. Söz ve davranışlarında vakurdu. Çok az konuşurdu. Ağzından çıkan sözler inci danesi gibi hikmetler saçardı. Cömertti, zâhidâne yaşamayı severdi. Ev işlerinde maharetli ve becerikliydi. İki Cihan Güneşi Efendimizin bir parçası ve kalbinin meyvesiydi. Bu sebepten ona Peygamber’e hısım, akraba ve damat olabilme şerefine erebilmek için Ashâb-ı Kiram’ın büyüklerinden dahi talepler gelmişti. Önce Hz. Ebûbekir sonra Hz. Ömer dünür olmuştu. İki Cihan Güneşi Efendimiz bu yakın dostlarına:
“Fâtıma hakkında Allah Teâlâ’nın emrini bekleyelim.” buyurmuştu. Bu haberler Medine’de yayılınca Ebû Tâlib ailesi Hz. Ali’yi bu konuda acele davranması için uyardı. Onun da gidip tâlip olmasını istediler. Fakat o:
“Ebûbekir ve Ömer’den sonra bana verirler mi?” diye çekindiğini söyledi. İkna ederek onu istemeye râzı ettiler.
HZ. ALİ’NİN FATIMA’YI (R.ANHA) İSTEMESİ
Evliliği ile ilgili olarak Hz. Ali (r.a.) kendisi şöyle anlatır:
“Halk arasında konuşulanları duyan azadlı kölem bir gün bana:
“Ey Ali! Fâtıma’nın Resûlullah’tan istendiğini biliyor musun?” dedi. Ben de:
“Bilmiyorum.” dedim. Tekrar bana:
“Ey Ali! Resûlullah’a gidip Fâtıma’yı sana nikâhlamasını istemekten seni alıkoyan nedir?” dedi. Ben de:
“Yanımda birikimim yok.” dedim. O da:
“Resûlullah’a gidersen, muhakkak sana Fâtıma’yı nikâhlar!.” diyerek bana gitmemi ısrar etti. Ben ise bu konu için Resûlullah’ın huzuruna çıkmaktan çekiniyordum. Fakat akrabalarımın hepsi bana:
“Fâtıma’yı Resûlullah’tan bir de sen iste.” diye teşvik ediyordu. Sa’d ibni Mu’az (r.a.), bu hususta beni ikna eyledi. Nihayet çekinerek, sıkılarak da olsa Resûlullah’a bu teklifi götürmek üzere evden çıktım.
HZ. FATIMA’NIN (R.ANHA) MEHRİ
Resûl-i Ekrem Efendimiz’i, Ümmü Seleme (r.a.) annemizin evinde buldum. Kapıyı çaldım ve selâm verdim. İçeri buyur ettiler. Efendimiz bana yanında yer gösterdi. Ben de edebli, mahcup ve heyecanlı bir vaziyette başımı öne eğip oturdum. Halimi anlayan Efendimiz
“Ya Ali! Öyle zannederim ki bir murâdın var.” buyurdu. Ben de:
“Ya Resûlallah! Anam-babam sana fedâ olsun. Senin bereketinle sırat-ı müstakimi bulduk. Hayatımın sermayesi sensin. Nice zamandır ona cüret edip söyleyemedim.” diye söze başlayınca bana tebessüm etti ve:
“Herhalde Fâtıma’yı istemeye geldin.” buyurdu Ben de:
“Evet” dedim. Bunun üzerine:
“Fâtıma’ya mehir olarak verebileceğin neyin var?” diye sordu. Ben de:
“Bir kılıcım, bir devem bir de küçük zırhım var.” dedim. Efendimiz:
”Kılıcın sana lazımdır. Deven bineğindir. Zırhını sat Ya Ali!” buyurdu ve sözüne devamla:
“Hak Teâlâ kendi katında Fâtıma’yı sana nikâhladı. Senden önce melek gelip, bana bu hâli haber verdi.” dedi.
ALLAH’IN EMRİ
Hz. Ali, Resûlullah’ın huzurundan gayet neşeli bir şekilde çıkıp mescide vardı. Peşinden Efendimiz teşrif etti ve Bilâl’e yönelerek; Muhâcir ve Ensar’ı toplamasını söyledi. Ashâb-ı Kiram mescidde toplanınca Efendimiz minbere çıktı ve:
“Hamd olsun Allah’a ki, verdiği nimetlerle övülen O’dur! Kuvvet ve kudretinden dolayı kendisine ibadet edilen O’dur! Mülk ve saltanatından dolayı kendisine boyun eğilen O’dur! Azabından korkulan, yanındaki nimetleri umulan O’dur! Yerde ve göklerde hükmünü yürüten O’dur! Kudretiyle halkı yaratan, hikmetiyle mümtaz kılan ve izzetiyle sağlamlaştıran O’dur! Gönderdiği dini ve Peygamberi Muhammed’le (s.a.v.) halkı şereflendiren O’dur!
Yüce Allah, karşılıklı hısımlıklarla nesepleri birbirine katmayı emir buyurmuş ve bununla günahları ortadan kaldırmıştır.
Ey Müslümanlar! Yüce Allah Fâtıma’yı Ali’ye nikâhlamamı bana emir buyurdu. Sizler şâhit olunuz; Fatıma’yı 400 miskal gümüş mehirle Ali’ye nikâhladım.” buyurarak kısa ve öz bir hitabede bulundu. Sonra Hz. Ali kalktı ve:
“Söze Hak Teâlâ’ya hamd ederek başladı. Peşinden Resûlullah kızı Fâtıma’yı bana nikahladı. Onun mehri benim küçük zırh gömleğimdir. Ben buna râzı oldum. Sizler de bu akde şahit olun” dedi. Ashâb-ı Kiram bu hayırlı işe çok sevindi. Cümlesi ayrı ayrı Hz. Ali’yi tebrik etti. Sonra Resûl-i Ekrem, Hz. Ali’nin evine geldi ve:
“Ya Ali! Var git küçük zırh gömleğini sat, parasını bana getir.” buyurdu. Hz. Ali zırhını alıp çarşıya çıktı. Yolda Hz. Osman ile karşılaştı. Zırhını satacağını söyleyince Hz. Osman istediği bedeli 480 dirhemi verdi ve satın aldı. Sonra ona:
“Ya Ali! Bu zırha sen benden daha lâyıksın. Lütfen hediyem olarak kabul eyle.” diyerek geri verdi. Hz. Ali, bu muhabbet ve hediyeye çok sevindi. Zırh gömleğini ve parayı alarak İki Cihan Güneşi Efendimiz’e getirdi. İki seçkin ashâbının karşılıklı muhabbetinden ve yardımlaşmasından pek memnun kalan Efendimiz. Hz. Osman’a dua etti. Onun nazik davranışını takdir etti.
Hizmetimizi kullandığınız için teşekkür ederiz. Tüm sorularınıza doğru ve güncel yanıtlar vermek için her zaman buradayız. Ziyaretiniz bizim için çok önemli. Herhangi bir sorunuz olduğunda güvenilir yanıtlar almak için geri dönmekten çekinmeyin. Kalademi.me'ye güvendiğiniz için teşekkür ederiz. Uzmanlardan yeni yanıtlar almak için tekrar ziyaret edin.