Kalademi.me to najlepsze miejsce, aby uzyskać szybkie i dokładne odpowiedzi na wszystkie swoje pytania. Farklı disiplinlerdeki uzmanlardan kesin yanıtlar almak için kapsamlı soru-cevap platformumuzu kullanın. Sorularınıza hızlı ve güvenilir çözümler bulmak için deneyimli uzman topluluğumuzdan faydalanın.
Sagot :
Ölümlüdür insanoğlu. Yaşamı boyunca da duygu, düşünce ve hayallerini ifade etmek ister. Resimle, heykelle de yapar bunu; sesle, ezgiyle de; sözle, kalemle de. Tek arzusu ise var olmak, var olmayı sürdürebilmek, kalıcı olabilmektir. Dün olmadığını, bugün var olduğunu, yarın ise olmayacağını fark ettikçe de becerebildiği kadar uzun yaşamayı arzular. Yok oluştan önce de kendinden bir şeyler kalsın ister. Deneyimlerini, duygu ve düşüncelerini paylaşırken biricikliğini kanıtlamak gibi içten içe gelişen bir amacı da vardır. Aslında bu amaç, “şu dünyaya bir dikili ağaç bırakabilmek” kadar masum bir istektir de. Bunun için zorlamıştır sınırlarını; mağara duvarlarından taşlara, tabletlerden yapraklara dek yazdıkça hayal gücünün onu nerelere götürebileceğini görmüş ve yazdıkça da paylaşmak istemiştir başkalarıyla. Böylece var olduğunu kanıtlamıştır.
Yazıyla başlar, insanın kalıcılığını sağlayacak ilk hareket. Duygularını, düşüncelerini yazıyla dile getirdikçe kalıcı olmayı keşfeder insan ve dil, yazıyla kendini bulur. İnsanın düşünceleri yazıyla düzene girdikçe sağlıklı düşünmeyi geliştirir, yaşama bambaşka açılardan bakmayı öğrenir. Yaşamın, yaşanabilir olduğunu anlar her yazdığıyla.
Yazmak, kendini yazarak ifade etmek kişinin gelişimi için önem taşır. Güzel bir havanın verdiği ferahlığı, dostunu, ailesini, anılarını yazar kişi çoğu zaman. Kurgular olayları; kimi gerçek kimi düş, kimi uzun kimi kısa, döker kağıda. Düşüncelerini de dile getirir her konuda. Okuyanlar da kendilerine bir şeyler çıkarır, korkmadan ilerleyebilirler yaşam yolunda. Her kahramanda kendilerini bulur, çevresindekilerle özdeşleştirir onları. Okuduğu her düşüncede bir adım daha yaklaşır aydınlığa, özgürlüğe, var olmaya; yaşı kaç olursa olsun. Ünlü düşünür Ruffon’un dediği gibi: “İyi yazmak demek, aynı zamanda iyi düşünmek, iyi duymak, iyi anlatmak, yani hem kafa, hem ruh, hem de zevk sahibi olmak demektir.”
“Dil denen mucizeyi nasıl anlatmalı bilmiyorum. İnsan zekasının bütün pırıltıları, insan ruhunun bütün duyuşları, titreyişleri, dalgalanışları orada. Mavi gökle kara yer arasında, ikinci bir alemde daha yaşıyor insan. Dil adı verilen, sınırları olmayan, sonsuz bir alemde.” Bir dilbilimci işte böyle anlatıyor dili; yaşadıklarımızı, hayallerimizi, inandığımız değerleri, kısaca kendimizi anlatmak için kullandığımız dilimizi. Hiç konuşamasaydık, yazamasaydık neler hissederdik bir düşünsenize! “Yazmasaydım deli olacaktım.” diyen Sait Faik bunu anlatmak istiyor herhalde.
İnsanlar günlük hayattaki konuşmalarında belirli yapı ve tümceleri kullanmaktadır; oysa dil, yüz yılların sosyo-kültürel birikiminin taşıyıcısıdır. Yazı yoluyla bu birikim korunup büyüyerek gelecek nesillere aktarılır. Yazıda diğer becerilere oranla dilin kurallarına daha sadık kalınır. Yazı aynı zamanda bireysel üslubu yansıtan belirgin bir anlatım aracıdır.
Okuma, yazma ve konuşmadır, ana dilin düşünceyi geliştirici temel becerileri. Gelişen ana dille birlikte düşünme olgusu okuyarak öğrenilip yetkinleştirilir. Okuyarak farklı üslup ve dünya görüşleri öğrenilir, bu da anlatma ve anlayabilme yetisini geliştirir. Okuma, yazmaya oranla daha edilgen bir beceridir; çünkü hazır tümceler görsel olarak algılama yoluyla gerçekleşip bilince ulaşır. Oysa yazmada önce düşünce bilinçte oluşur ve somut biçime gelir. Yazma, düşünceleri öznel bir üslupla dilselleştirdiğinden dolayı daha güç bir olgudur. Anadilini iyi bilmeyen insanların iyi bir okuyucu olsalar da bir konu hakkında yazarak düşüncelerini iletmede güçlük çekmeleri bunun en açık kanıtıdır.
Bilginin başkalarına ulaştırılmasında en önemli araçlardan biri yazıdır; çünkü başkalarına ulaştırılamayan bilgi hiçbir değer taşımaz. Kalıcı eserler ve ürünler meydana getirilir yazıyla. Her şeyden önce düzenli düşünme alışkanlığı kazanılır. Sağlam bir kültür ve zengin bir kelime hazinesi sahibi olunur.
Yazı yazmak demek; kelimeleri, cümleleri art arda gelişigüzel sıralamak demek değildir. Yazı yazmak, duygu ve dilekleri, fikir ve düşünceleri belli bir düzen, disiplin ve ahenk içinde anlatmaktır. İşte yazılı kompozisyonun amacı da budur. Türkçe dersinin temel kazanımlarından biridir yazma becerisi. Bu beceri; noktalama ve yazım kurallarını doğru uygulama, Türkçenin kurallarına uygun cümleler kurma; saptama, alıntı, gönderme yapabilme; kağıt ve sayfa düzenine, yazıya özen gösterme; tekrara düşmeden yazma, olayları ve bilgileri sıraya koyarak anlatabilme; belirli bir konu ve ana düşünce çerçevesinde duygu, düşünce, hayal, izlenim ve deneyimleri bütünlüklü olarak aktarabilme; yazma ile ilgili yöntem ve teknikleri kullanabilme; belirtilen türde (olay veya düşünce yazıları) metin yazabilme gibi becerileri kapsar. Öğrencilerin görsel, işitsel ve yazılı olarak verilenlerden anladığını yazılı olarak aktarabilme becerisini değerlendirebileceğimiz bir araçtır. Dersimize ait pek çok kazanımı içerdiğinden yazılı anlatım çalışmaları çok önemlidir ve yazılı anlatım eğitiminin eksikliği ya da hiç yapılmaması öğrencileri pek çok beceriden yoksun bırakır.
Sözün uçup gideceğini anladığı zaman yazının kalıcılığına gerek duyar insan. Yazdıklarını saklayıp, ilerlemiş yaşlarında açıp okumak ne kadar keyiflidir... Ya bir genç neler hisseder yazdıklarını bir dergide, bir kitapta, bir web sayfasında, blogda okuyunca? Fark edilmenin küçük çekingenliği, ama ardından gelen özgüven, başarma duygusu, kendini ifade edebilme gücü ve daha niceleri.....
Öğrencinin yazması, yazmaktan kaçmaması en güzeli; çünkü çok yazmaya başladığı zaman çok okumak ve araştırmak gerektiğini de kavrar. Böylece yazma becerisini geliştirirken okuma ve araştırma becerisini de farkında olmadan kazandığından ana dilini tüm zenginliğiyle öğrenmenin keyfini de yaşayacaktır.
Ölümlüdür insanoğlu. Yaşamı boyunca da duygu, düşünce ve hayallerini ifade etmek ister. Resimle, heykelle de yapar bunu; sesle, ezgiyle de; sözle, kalemle de. Tek arzusu ise var olmak, var olmayı sürdürebilmek, kalıcı olabilmektir. Dün olmadığını, bugün var olduğunu, yarın ise olmayacağını fark ettikçe de becerebildiği kadar uzun yaşamayı arzular. Yok oluştan önce de kendinden bir şeyler kalsın ister. Deneyimlerini, duygu ve düşüncelerini paylaşırken biricikliğini kanıtlamak gibi içten içe gelişen bir amacı da vardır. Aslında bu amaç, “şu dünyaya bir dikili ağaç bırakabilmek” kadar masum bir istektir de. Bunun için zorlamıştır sınırlarını; mağara duvarlarından taşlara, tabletlerden yapraklara dek yazdıkça hayal gücünün onu nerelere götürebileceğini görmüş ve yazdıkça da paylaşmak istemiştir başkalarıyla. Böylece var olduğunu kanıtlamıştır.
Yazıyla başlar, insanın kalıcılığını sağlayacak ilk hareket. Duygularını, düşüncelerini yazıyla dile getirdikçe kalıcı olmayı keşfeder insan ve dil, yazıyla kendini bulur. İnsanın düşünceleri yazıyla düzene girdikçe sağlıklı düşünmeyi geliştirir, yaşama bambaşka açılardan bakmayı öğrenir. Yaşamın, yaşanabilir olduğunu anlar her yazdığıyla.
Yazmak, kendini yazarak ifade etmek kişinin gelişimi için önem taşır. Güzel bir havanın verdiği ferahlığı, dostunu, ailesini, anılarını yazar kişi çoğu zaman. Kurgular olayları; kimi gerçek kimi düş, kimi uzun kimi kısa, döker kağıda. Düşüncelerini de dile getirir her konuda. Okuyanlar da kendilerine bir şeyler çıkarır, korkmadan ilerleyebilirler yaşam yolunda. Her kahramanda kendilerini bulur, çevresindekilerle özdeşleştirir onları. Okuduğu her düşüncede bir adım daha yaklaşır aydınlığa, özgürlüğe, var olmaya; yaşı kaç olursa olsun. Ünlü düşünür Ruffon’un dediği gibi: “İyi yazmak demek, aynı zamanda iyi düşünmek, iyi duymak, iyi anlatmak, yani hem kafa, hem ruh, hem de zevk sahibi olmak demektir.”
“Dil denen mucizeyi nasıl anlatmalı bilmiyorum. İnsan zekasının bütün pırıltıları, insan ruhunun bütün duyuşları, titreyişleri, dalgalanışları orada. Mavi gökle kara yer arasında, ikinci bir alemde daha yaşıyor insan. Dil adı verilen, sınırları olmayan, sonsuz bir alemde.” Bir dilbilimci işte böyle anlatıyor dili; yaşadıklarımızı, hayallerimizi, inandığımız değerleri, kısaca kendimizi anlatmak için kullandığımız dilimizi. Hiç konuşamasaydık, yazamasaydık neler hissederdik bir düşünsenize! “Yazmasaydım deli olacaktım.” diyen Sait Faik bunu anlatmak istiyor herhald
Bilgilerin faydalı olduğunu umuyoruz. Daha fazla bilgi ve doğru yanıtlar almak için istediğiniz zaman geri dönün. Aradığınız bilgileri bulduğunuzu umuyoruz. Daha fazla yanıt ve güncel bilgi almak için tekrar ziyaret edin. Sorularınız için Kalademi.me burada. Yeni yanıtlar için geri dönmeyi unutmayın.