Kalademi.me ułatwia znalezienie rozwiązań dla wszystkich Twoich pytań dzięki aktywnej społeczności. Farklı alanlardaki deneyimli profesyonellerden kapsamlı çözümler bulmak için platformumuzu kullanın. Sorularınıza hızlı ve güvenilir çözümler bulmak için deneyimli uzman topluluğumuzdan faydalanın.
Sagot :
Cevap:
Osmanlı Devleti kuruluşu ile birlikte nüfuzu altında yaşayan gayrimüslimleri
kendi iç işlerinde serbest bırakmış ve bölgeyi kendi özelliklerine uygun kanunlar
ile yönetmiştir. (Açıkses, 2007; 35) Bu bağlamda Ermenilerin, Osman Bey
zamanında Anadolu’da ayrı bir toplum olarak örgütlenmelerine izin verilmiş ve
Ermenilerin ilk dini merkezi Kütahya’da kurulmuştur. Bursa’nın başkent olması
ile merkez Kütahya’dan Bursa’ya taşınmıştır. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u
alması ile birlikte Bursa’da bulunan Ermeni Patriği Hovakim İstanbul’a çağrılmış
ve 1461’de verilen ferman ile Ermeni Patrikhanesi kurulmuştur. Böylece Ermeni
cemaati millet sistemi içinde yerini almıştır.(Eryılmaz, 1996: 34-35) Devletin
varlığını kabul etmeleri şartı ile Ermenilerin dil, din ve kültürlerini korumalarına
saygı gösterilmiştir. Ermeni Patriği, Osmanlı Devleti sınırları dâhilinde yaşayan
Ermenilerin hem ruhani hem de cismani lideri olarak yerini almıştır. Devlet,
Ermenilerin kendi dini, mali, eğitim, kültür işlerini yürütmeleri amacı ile vakıf
kurmalarına da izin vermiştir. Hatta ekonomik sıkıntı içinde bulunduklarında
yardım da etmiştir. Bütün yapılanlar Ermeni toplumunun ve kilisesinin yaşamasını
ve gelişmesini sağlamıştır. (Karal, 1971: 6-5)
Osmanlı Devleti’nin yönetimi altında yıllarca birlikte yaşayan Türkler ve
Ermeniler, toplumsal birlikteliğin bir sonucu olarak sosyal ve kültürel alanda
birbirlerini etkilemişlerdir. İki toplum arasında yaşanan bu etkileşim özellikle
müzik, edebiyat, yemek, dil ve günlük yaşamda kendini göstermiştir. Örneğin,
Ermeniler devletin dili olan Türkçe’yi iletişim ve yayın dili olarak kullanmışlardır.
Anadolu’da Ermeni harfleri ile yazılmış Türkçe metinlere rastlanmıştır. Ermeni
aşıklar(gusanlar) Köroğlu’ndan, Pir Sultan’dan, Karacaoğlan’dan deyişleri ve
şiirleri yerel ağızlarla düğünlerde, şölenlerde ilk önce kemençe daha sonra da sazla
söylemişlerdir.(Selahattin Doğuş, 2007;196) Ermeniler, kemençe ve sazın yanında
davul ve tulumu da gözde müzik aleti olarak kullanmışlardır. Toplumsal etkileşim
özellikle günlük yaşamda da kendini göstermiştir. Düğün merasimlerinde gelin
hamamı, traş, kahve töreni ve “gelinlik etmek” âdetleri birbirine benzemektedir.
Türkler, Ermenilerin Paskalyalarını kutlamakta; Ermeniler de, Türklerin Kurban
bayramlarında onlarla birlikte olmakta ve büyük sofralarda beraberce yemek
yemektedir. (Yel-Demirtaş, 2007: 205-210)Dünya Savaşı sonrası Doğu Anadolu’da
incelemeler yapan General Harbord da Türkler ve Ermenilerin birlikteliği
hakkında Amerikan Senatosuna sunduğu raporunda, Türklerle Ermenilerin
yüzyıllarca birlikte yan yana ve dost olarak yaşadıklarını, Erzurum’da Hacca
giden Müslüman ailelerin işlerinin yürütülmesini Ermeni komşularına bıraktığını
belirtmiştir. (Karal, 1971: 6-5) Sonuç olarak aynı topraklarda yaşayan, aynı iklimi
paylaşan iki toplumun ortak özelliklerinin olmasından ve birbirlerinden böylesine
etkilenmelerinden daha doğal bir durum yoktur.
Genel olarak gayrimüslimler, özel olarak da Ermeniler, Osmanlı Devleti’nin
siyasal ve ekonomik yönden güçlü olduğu dönemlerde, devletin kanatları altında
Türk komşuları ile birlikte yüzyıllarca dostça yaşamışlar; fakat XIX. yüzyılda
devletin siyasal ve ekonomik iflasını açıklaması, gelişen ve değişen dünya
düzenine ayak uyduramaması ile birlikte, dindaşları oldukları devletlerin etkisi
altında kalarak Osmanlı Devleti’ne karşı isyan etmişlerdir. Ermeniler kendilerini
dışarıdan gelen tahriklere kaptırmışlar, yukarıda örnekler vererek açıkladığımız
dostluğa sadık kalmamışlardır. 13 Nisan 1878 Patrik Nerses, Lord Salisbury’e
“Ermeniler ile Müslümanların bir arada yaşamaları imkansızdır. Doğu sorunu,
Müslümanlarla Hıristiyanların bir arada yaşamalarını daha da güçleştiren,
Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflaması sorunudur. Eşitliği ancak Hıristiyan
yönetim uygulayabilir. Adaleti ancak Hıristiyan yönetim sağlayabilir. Şu halde
Hıristiyanların yaşadığı her yerde Müslüman yönetimin yerini Hıristiyan yönetim
almalıdır.” diyerek, Osmanlı Devleti’ne açıkça ihanet etmiştir. (Karal, 1971:
10-12) Ermeniler, XIX. yüzyılın emperyalist devletleri tarafından İmparatorluk
sınırları içinde elde edilecek en uygun gayrimüslim topluluk olarak görülmüştür.
Bu yaklaşımın arkasında İmparatorluğun farklı bölgelerinde yaşayan Ermenilerin
nüfus yoğunluğunu sağlayamamaları, aralarında mezhepsel birliğin olamaması
etkili olmuştur. (Karal, 1971: 5-6)
XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti, Avrupa ülkeleriyle sadece siyasi ve askeri
alanda ilişkiler kurmamış, ekonomik ve sosyo-kültürel değişmeleri de beraberinde
getiren daha geniş boyutlu ilişkiler içine girmiştir. Bu dönem Tanzimat’ın ilanı
ile başlamıştır. Askerî alanda yapılan yenilikler maalesef Osmanlı Devleti’nin
savaş alanlarında yenilgiler almasının önüne geçememiştir. (Akgün, 1998:
44) Her yenilgi Büyük Devletlere yeni imtiyazlar verilmesine neden olmuştur.
Osmanlı Devleti’nin ekonomik yönden iflasına sebep olan kapitülasyonlardan,
Fransa dışındaki devletlerin de yararlanmaya başlaması; Islahat Fermanı ile
gayrimüslimlerin sahip oldukları hakların daha da genişletilmesi, ilk borcu alarak
mali yönden iflas ettiğini açıklaması, hem Osmanlı Devleti’nin parçalanmasını
hem de devleti parçalamak isteyen Büyük Devletlerin her geçen gün iştahlarının
artmasını beraberinde getirmiştir.(Armaoğlu, 1991: 41-42; Aybars, 1995: 12-22.)
Osmanlı Devleti’nin Amerika ile de tanışması bu dönemde olmuştur.
Açıklama:
Zamanınızı ayırdığınız için minnettarız. En güncel bilgi ve sorularınıza yanıtlar almak için istediğiniz zaman geri dönün. Buraya uğradığınız için teşekkür ederiz. Tüm sorularınıza en iyi yanıtları vermek için buradayız. Bir dahaki sefere görüşmek üzere. Sorularınıza yanıt vermekten mutluluk duyuyoruz. Daha fazla yanıt için Kalademi.me'ye geri dönün.