Kalademi.me'ya hoş geldiniz, uzmanların yardımıyla hızlı ve doğru yanıtlar alabileceğiniz yer. Farklı alanlardaki profesyonellerden ayrıntılı yanıtlar almak için kullanıcı dostu platformumuzu keşfedin. Sorularınıza hemen güvenilir yanıtlar bulmak için deneyimli uzman topluluğumuzdan faydalanın.

Aşık veysel in bir şarkısı ve onun hikayesi acilll



Sagot :

Anadolunun bir köyünde sakin bir akşam karı koca uyumak için yatağa girerler..Kadının gözüne bir türlü uyku girmez, çünkü o gece özeldir.. O gece kocasını terkedecektir..Hem de sevgilisi ile köyden kaçarak...
Kocasının uyumasından bayağı bir zaman sonra pencerede beklediği taşın sesini duyar kadın.. Ayakkabılarını giyip, önceden hazırladığı eşyalarını alıp bahçede bekleyen sevgilisinin yanına gider ve koşarak oradan kaçarlar.. Koşarlarker kadının ayağını bişey rahatsız eder, ayakkabısının içinde bişey vardır ama kadın mecburdur koşmaya ayağını rahatsız eden şey için durma lüksü yoktur..Anadoludur burası.. Töredir, cinayettir geride bıraktıkları..Belli bir mesafe uzaklaştıktan sonra nefeslenmek için dururlar. 

Kadın duraksamayı fırsat bilip nefes nefese der ki : "Evden çıktığımdan beri, ayakkabımın içinde bir şey var beni rahatsız ediyor, çıkartıp bakar.. O da ne? Ayakkabısının içinde bir tomar para!!!!! Kocası her şeyin farkında. Biliyor ki gidecek, "Beni terk edecek ama bunca yıl çorbasını içtim, çamaşırlarımı yıkadı, ütüledi. Bana emeği geçti.."
O Yoksul köylü; bütün parasını; başka bir adam için kendisini terk eden karısının, giderek kendinden uzaklaşan adımlarını attığı ayakkabısının içine koymuştur.

Bu hareketi yapan kişi ne üniversite mezunudur ne de yüksek lisans yapmıştır.Hatta hayatında tek bir kitap bile okumamış, okuyamamıştır.
O güzel insanı, O onurlu davranışı sergileyen, O terk edilen adamı

HEPİNİZ TANIYORSUNUZ..

Şimdi sorarım size;

Bu memlekete töre cinayetleri, kadına karşı uygulanan şiddet mi yakışır yoksa,
Aşık Veysel gibi hayatında hiç kitap okumasa, okuyamasa bile kitap gibi hayat yaşayan adamlar mı yakışır?

Sunay Akın'ın anlatımından esinlenmedir.

Ah Bir Ataş Ver

Uzun ve yorucu bir seferden dönen Dumlupınar denizaltısı, Nağra Burnu açıklarında İsveç bandıralı Nabuland Şilebi ile Çarpıştı. Sessiz, soğuk ve bulanıktı gece. Başından aldığı şiddetli darbe ile Dumlupınar birkaç saniye içinde sulara gömüldü. Gemideki 81 kişilik mürettebattan sağ kalan 22 kişi, geminin arka bölümündeki torpido dairesine sığındı. Mahsur kalanların su yüzüne fırlattıkları telefon şamandırasıyla gemi ile irtibat sağlandı. Sağ kalan 22 kişiyi kurtarmak için herkes seferber oldu.
Bu arada oksijeni idareli kullanmaları için, gereksiz yere konuşmamaları, şarkı türkü söylememeleri ve sigara içmemeleri konusunda uyarılar yapıldı. Ancak saatler süren kurtarma çalışmalarının sonunda, umutların tükendiği anda karanlıkta bekleyen 22 kişiye, herşey yine aynı sözcüklerle anlatıldı; konuşabilirler, türkü söyleyebilirler ve hatta sigara bile içebilirler. Şamandıradaki telefon hattının öbür ucundan, tüm Türkiye, denizaltıda tevekkülle ölüme yapılan hüzünlü ama başı dik türküsünü dinledi.

Ah Bir Ataş Ver

Ah bir ataş ver cigaramı yakayım
Sen salın (sallan) gel ben boyuna bakayım
Uzun olur gemilerin direği
Ah çatal olur efelerin yüreği

Ah vur ataşı gavur sinem ko yansın
Arkadaşlar uykulardan uyansın
Uzun olur gemilerin direği
Ah çatal olur efelerin yüreği